SAVUNMANIN VE BARONUN TARİHİ – V
SPARTAKÜS
SPARTAKÜS
Selam verdikten sonra iptidai yazılmış bir kısım bildirileri esir Mirlivaya vererek gitmişti. Bu yarım sayfa yazıların üzerinde Almanca SPARTAKÜS kelimesi vardı. SPARTAKÜS.
Ali Haydar Bey SPARTAKÜS kelimesinin altındaki yazıyı okumak için eğildi. Mirliva bildiriyi tam o sırada katlayarak hakim yaka haki renkli üniformasının sağ üst cebine koydu. Ali Haydar Beyin gözüne yalnızca Roza ve Karl isimleri takılmıştı. Roza. Karl. Aklında kalmıştı. Ne idi bunların hepsi? Kampta ne olup bitiyordu? Ali Haydar Bey anlamaya çalışıyordu. Çok merak etmişti. Bir süre düşündü. Sonra Osmanlı esir mirlivasına sormaya karar verdi. Tüm bunları düşünmesi ve sormaya karar vermesi çok kısa bir zaman içinde olmuştu. Osmanlı esir mirlivası Ali Haydar Bey’in gözlerine baktı. Ne sormak istediğini anlamışa benziyordu. “Çok önemli bir şey söylemek istiyorum” dedi .Tok ve gür bir ses tonu vardı. “Bu esir kampından kaçmamız gerekiyor. Kaçmalıyız. En doğru ve en kısa zamanda. Bana cebime biraz önce koyduğum bildiriyi veren Alman subayı da kamptan kaçma plan ile meşgul” diye devam etti. Bak, “dedi”, hiçbir şey öyle tabiat içinde göründüğü gibi değildir. Gerçi bizim tasavvuf pirimiz Mevlana Celalettin-i Rumi:
“Ya göründüğün gibi ol, Ya olduğun gibi görün demiş olsa dahi’’.
Ali Haydar Bey esir bir Osmanlı subayı ile değil bir filozofla konuşuyor olduğunu fark etti. Mirliva devam etti. Bak dedi,
“’ bir çubuğun bir ucuna dokunan diğer ucunu da hareket geçirir..’’
Ayrıca,
“ uzayda her cisim sonsuza kadar aynı hızla yoluna devam eder, ta ki bir başka cisme
çarpana kadar.”
Tüm bu açıklamaları tam da şunun için yaptım “dedi”, bizi esir alan Rus ordusu şu günlerde kendi içinde fokur, fokur kaynıyor. Dışardan görüldüğü gibi değil. Tabiat, hülasa tek boyutlu hiç değil. Aksine. Tarihteki taş ve dar kafalı kaba materyalistler sadece hayatı tek boyutlu ve görüntüyü tek renkli algılayabilirler. Algılama, algılama dedim diye devam etti esir mirliva, algılama, kavramadan çok farklıdır. Dış dünyadan gelen bilgilerin beyine intikali algılama iken, o bilgilerin tümünün beyin içerisinde sindirilmesi kavramadır. Kısaca kavrama damıtılarak sedimente olmuş bilgidir. Çok önemlidir. Diyalektiktir. Bir bilginin maddi bir güç haline gelmesidir. Dün akşam esir kampının en küçük barakasındaki toplantıda senide katılımcılar arasında görmüştüm. Avusturyalı yüksek rütbeli bir subay Diyalektik üzerine bir konferans veriyordu. Hegelci Tez-anti-tez ve sentez teorisini eleştirerek bu yaklaşımın felsefede kategorik olduğunu ve hayatı açıklayamayacağını uzun, uzun örnekler vererek anlattı. Ben de benzer düşünceler içindeyim. Kategoriler teorisi tek boyutluluktur. Kategoriler teorisi tabiatın karikatürize edilmiş algılanmasıdır. Tabiat diyalektiktir. Avusturyalı esir subay dikkat ettiysen şayet diyalektiği maddeler halinde şöyle özetlemişti:
• Tabiat içinde her şey sürekli hareket halindedir.
• Sürekli hareket halinde olan her şey değişmeye mahkumdur.
• Değişmeye mahkum olan tabiatın içindeki her şey birbirine bağlıdır.
• Birbirine bağlı olan her ey arasında hem birlik hem de mücadele vardır.
“ zıtların birliği ve mücadelesi.”’
Şeklinde… tarif etmişti Avusturyalı zabit. Çok güzel bir tasnif değil mi ?
Diye sordu, Osmanlı esir mirlivası kendi kendine ve cevabını beklemeksizin devam etti, biteviye.
“Zıtların birliği ve mücadelesi.
Gece ve gündüz gibi.
Soğuk ve sıcak.
Kadın ve erkek.
İyilik ve kötülük gibi.
Diyalektik olan yani her şeyin kendi içinde zıttını taşıması kuralı.
Tabiattaki kesintiye uğramayan daimi gelişme ve değişmenin diyalektik kuralı.
Her iyiliğin içinde biraz kötülüğün olması”