Dolar 34,0756
Euro 38,0651
Altın 2.834,29
BİST 9.975,61
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 25°C
Yağmurlu
İstanbul
25°C
Yağmurlu
Cum 22°C
Cts 25°C
Paz 25°C
Pts 26°C

KUTUPLAR – VIII ULUSLARARASI BOYUTU İLE ANTARTİKA ve ANTRİKA KÜRESEL BAKIŞLA KUTUP ÇAĞI:

21 Mayıs 2015 13:25
69
A+
A-

Toplumsal Etkileri, Yeni Bakış ve Söylemler


THE POLAR AGE IN THE GLOBAL PERSPECTİVE: Social

 Prof. Dr. Harun GÜMRÜKÇ A Metin Uracin

Arktika konusundaki birinci oturumda konuşan   Hamburg Üniversitesi (Universität Hamburg ) İklim çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi Öğretim Üyesi ve Kutup Çalışmaları Uzmanı -   Integrated Climate Data Center ( ICDC )   Center for Earth System Research and Sustainability   Prof. Dr. Stefan Kern  Küresel Bakışla Kutup Çağı konulu konuşmasını yaptı. 

GÜNCEL SORUNLAR VE ÇÖZÜMLERİ’  KONULU KONFERANS, PANEL VE FORUM YAPILDI.

İKültür Merkezi konferans salonunda 10 Mayıs 2015 Pazar günü saat 12:10 da yapılan toplantının sunumu Dış İlişkiler Merkezi Üyesi Av. Pınar Özçelik tarafından yapıldı.

Toplantıda,, Dış İlişkiler Merkezi Başkanı Av.A.Metin Uracin, İngilizce yaptığı  açılış konuşmasında Kutuplarla ilgili uluslararası toplantının öneminim ‘güncel olanın geçici, klasik olanın kalıcı ‘ sözünde saklı olduğunu, dünyadaki çevre, iklim, temiz su kaynakları, buzullar, ısınma sorunlarının yanı sıra, askeri, ticari, sosyal,  fauna  ve flora hayatıyla ilgili olduğu, egemen ülkeler ve bloklar arasında sürdürülen çalışma ve mücadelelerin sesiz alanı olduğunun önemini belirtti. Av.A.Metin Uracin, 1982 tarihli Arjantin de imzalanan  Birleşmiş Milletler Uluslararası Deniz Hukuk Sözleşmesinin 136. ve 234.  Maddelerine de  dikkat çekerek başarılı bir toplantı olması diledi.





  

 

Prof. Dr. Dr. h.c. Marian Paschke, Kutuplar Hukuku   konulu konuşmasından sonra,    Hamburg Üniversitesi (Universität Hamburg)Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve Kutup Çalışmaları Uzmanı  Dr. Henning Jessen  Kutuplarda askeri siyasi ve hukuki güncel durum değerlendirmesi yaptı. 

Kutuplara giden ilk Türk kadını olan İstanbul Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doc. Dr. Burcu Özsoy – Çiçek,   Kutuplarda hayat ve gelecek perspektifi konulu ilgi çekici konuşmasını yaptı.   

Amerika Birleşik Devletler, New York ve New Jersay Barosu Üyesi –  Member of Newyork and New Jersey Bar Association Atorney at Law Cristen Mancuso tarafından yapılan             Amerika Birleşik Devletlerinin Antartika Politikası ve Güncel Çalışmaları konulu konuşmasıyla devam eden toplantı da İngilizce –Türkçe ardıl tercümeyi Dış İlişkiler Merkeziüyesi Stj. Av. Elif Ceyda Can tarafından yapıldı.

Siyasal Bilimci ve Kutup Çalışmaları Uzmanı Akdeniz Üniversitesi   İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkileri Öğretim Üyesi Prof. Dr. Harun Gümrükçü Türkiye’nin Kutuplarda yaptıkları ve yapacakları konulu konuşmasıyla devam etti. 

Karadeniz Bölge E. Komutanı ve Deniz Harp Okulu E. Komutanı Em. Tuğamiral Türker Ertük tarafından yapılan somut, bilimsel, teknik ve pratik çözümler konulu konuşması katılımcılar tarafından ilgiyle karşılandı.

İstanbul Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Onur Sabri Durak tarafından yapılan Kutupların hukuki durumu konulu İngilizce – Türkçe konuşmayla toplantı sona erdi.

Toplantının hazırlık çalışmalarına yapan İstanbul Barosu Dış İlişkiler Merkezi Üyeleri Av. Beste Dönmez, Av. Alev Höşgörmez, Av. Uğur Erdoğmuş, Av. Stj. Av. Neslihan Açıkgöz, Ahmet Menteş, Doğan Baran Mengüç, Deniz Baran, Mehmet Korkmaz, Ezgi Gönenç Aykol, Büşra Öztürk, Av. Demet Yürük Yeniocak da katıldılar.

KÜRESEL BAKIŞLA KUTUP ÇAĞI:

Toplumsal Etkileri, Yeni Bakış ve Söylemler


THE POLAR AGE IN THE GLOBAL PERSPECTİVE: Social  

Prof. Dr. Harun GÜMRÜKÇÜ

Arş. Gör. Aybüke İnan

Arş. Gör. Selçuk Demirkılınç

Akdeniz Üniversitesi

İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

Uluslararası İlişkiler Bölümü

Mayıs 2015

Taslak metin, sunulduğu yer:

İstanbul Barosu Kültür Merkezi 10th May 2015;  Sunday 2015

Istanbul, Turkey

Sorunun Ortaya Konuşu

      Halen insanoğlunun ulaş(a)madığı yerleri içinde barındıran ve tüm dünyanın yüzde onuna yakın ala­nını kapsayan Antarktika ve Arktika alanlarına dönük araştırma yapmak artık kaçınılmazdır. Dünyanın iki karşıt bölgesini oluşturan bu coğrafyalar gelecek için birçok fırsat sunmaya devam etmektedir. Ayrıca, bu iki bölge iklim değişikliğine ve buna bağlı olarak dünyadaki yaşama etkisine oldukça duyarlıdır. Bu yüzden dünyanın dört bir yanındaki bilim insanlarının, hukukçuların ve siyasetçilerin gözleri Kutupların üzerindedir.

      İnsanlık bir bütün olarak Arktika’nın ve Antarktika’nın geleceği konusunda özellikle endişelidir, zira bu bölgeler iklim sisteminin anahtar unsurlarıdır. Kutuplar ile ilgili genelde bilimsel ve özelde hukuksal bilgilerimiz henüz mükemmel olmaktan uzaktır.

      Uluslararası politikada iki kutupluluğun ortadan kalkmasından sonra geçen çeyrek yüzyıl içinde ’Yeni Alanlar’ ortaya çıkmış ‘Yeni Bakış’ açıları dillendirilmeye başlanmıştır. Buradaki itici güç çevresel değişiklik, küresel ısınma ve buz kitlelerinin ayrışması sonucu doğal zenginliklere kolayca ve daha ucuz ulaşmaya dayanmaktadır. Petrol, doğalgaz, madencilik, balıkçılık ve turizm alanlarında büyük ekonomik beklentilere neden olan bu gelişmeler ayrıca inşaat sektörünü, teknolojik gelişmeleri, yeni ürünler geliştirmeyi, farklı ticari faaliyetler yapmayı, yeni araştırma alanları oluşturmayı, soğuk iklim uzmanlığı gibi değişik sektörlerde yeni fırsatlar sunmakta ve yenilikçi çözümlerin geliştirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır.

      Bununla ilintili olarak bölge dışındaki birçok ülkenin ve/veya paydaşın kutuplardaki ve derin denizlerdeki gelişmelere ilgi duydukları, buradaki gelişmeleri yakından takip ettikleri ve fırsatlar kolladıkları gözlemlenmektedir. Özellikle küresel sermayenin Kuzey Kutbu’na ve derin denizlere yönelmesi yapılagelen siyasi değerlendirmeleri tekrar gözden geçirmeyi zorunlu kılmaktadır. Bazı bilimsel söylemlerde yeni bir çağdan yani ‘Kutup Çağı”ndan bahsedilmektedir. Bugün geçmişin Doğu-Batı karşıtlığı söyleminin yerini ‘Yeni Kuzey’ ile dünyanın geri kalanı arasındaki ilişkiler (Yeni Kuzey-Güney ilişkileri) söylemi almıştır. Baş döndürücü bir hızla gözlemlenen teknik ilerlemeler, organizasyonla ilgili yenilikler, mekânların daralması ve siyasal değişiklikler sonucu kutuplar coğrafyasındaki global güç ve güç ilişkilerinin yeniden şekillenmesi söz konusudur. Buna ilaveten Kutup bölgelerinde mali sermayenin etkisinin nefes kesici bir hızla artması ve yapılanıp genişlemesi ve buna paralel olarak mal ve hizmet ticaretinde artan hareketliliğe ve buradan da göç hareketlerine kadar sınırları aşan süreçler gözlenmektedir.

Kutup Çağı tartışması çerçevesinde coğrafi bölgelere, tek tek ulus devletlere ve “üretim merkezleri” gibi mekânsal kategorilere özel işlevler düşmektedir ve bunlar ilk kez Kutup Çağı koşullarında bütünün parçaları olarak küresel işlevlerini sürdüreceklerdir. Bununla birlikte, onlar da köktenci bir yapısal değişim geçirmekte ve bu çerçevede birbirleriyle rekabet içinde bulunmaktadırlar ve bulunacaklardır. Bunun içinde sermayenin Kutup bölgelerini, derin denizleri ve de uzayı kapsayacak şekilde küreselleşmesi üretim merkezleri ve ülkelerarası daha hızlı bir şekilde dalgalanması öngörülmektedir. Bu arka plandan hareketle, bu çalışmada da “Küresel Bakışla Kutup Çağı” genelinden kutuplardaki değişim ve dönüşümün toplumsal etkileri, ortaya çıkardığı yeni bakış açıları ve söylemleri ele alınacaktır.

Kutup Çağı Terimi

      Kutuplar ile ilgili bilimsel veriler henüz yeterli olmamakla beraber bu coğrafyada yürütülen çalışmalar her geçen gün insanoğlunun ufkunu açarak genişletmekte ve elde edilen veriler yeni bir çağ söylemi etrafında değerlendirilmektedir. 1985 yılında ilk kez kullanılan ‘Arktika Çağı’ kavramı etrafında son çeyrek yüzyılda yürütülen tartışmalarda bir dizi görüş, motif ve çıkarlar bir araya gelmektedir. Tartışmanın birinci evresinde Arktika Çağı terimi ilk kezAmerikan siyaset bilimcisi Oran R. Young (Young, R. O., The Age of the Arctic, Foreign Policy, No 61, 1985, pp. 160–179) tarafından kullanılmıştır. Yazar, Arktika Bölgesi’nin 1980’li yıllarda stratejik bir arenaya dönüştüğünü ileri sürmektedir (s. 160). 1985 yılında yayınladığı “Arktika Çağı” makalesinde süper güç olan ABD ve SSCB için büyük önem taşıyan ve bu ülkeler arasındaki doğrudan sınırları bulunduran bu bölgenin, geleceğin çağı olacağını temellendirmektedir. Yazar, Arktika’nın dönüşümüne günümüzden bir çeyrek asır önce neden olan iki eğilime vurgu yaparak; bunları askeri teknolojinin gelişimi ve Arktika’nın endüstrileşmesi süreciyle bağdaştırmıştır. Makalesinde, askeri mühendisliğindeki gelişmeler, kapasitesi ve buzul kırma gücü artırılmış denizaltılar ve daha uzun menzilli füzeler sayesinde stratejik silah yerleştirme sahnesi olarak Arktika Okyanusu’nun artan çekiciliğine dikkat çekilmektedir (s. 161). Ayrıca, doğal zenginliklere güvenli ulaşım ile teşvik edilen bölgenin endüstrileşmesi, Arktika’nın stratejik önemini arttırmakta ve bu yolla bölgenin askerileşmesine neden olacağı tezinin altı çizilmektedir (s. 169). Young makalesinde Soğuk Savaş zamanında Arktika ile ilgili sürdürülen tartışmaları ciddi derecede etkileyen güvenlik sorunlarına odaklanırken Arktika’nın gelecekteki küresel önemini vurgulamaktadır.

      Young’un bu analizinden 30 yıl sonra Arktika Bölgesi’nin global önemi daha da artmış bulunmaktadır. Bu gelişmeyi özellikle iki önemli değişim tetiklemektedir: İlk değişim, iklim değişikliğinin etkilerinin daha da görünür duruma gelmesi ve buna bağlı olarak da özellikle Arktik Okyanusu’ndaki buzulların yaz mevsiminde erimeleri ve/veya kalınlıklarının azalmasıdır. İkinci değişim ise Arktika’nın tabii kaynaklarına olan küresel talebin artması ve yeni teknoloji­lerle bu ürünlerin dünya çapında rekabet edebilecek bir fiyatla işlenebilmeleridir. Bu arka plandan hareketle Rus araştırmacı Mazur’a göre günümüzde nüfus artışı, küresel rekabet ve artan enerji ihti­yacı bölgenin önemini arttırmaktadır ve  “XX. yüzyılın sonunda uluslararası ve bölgesel işbirliği aran­maya başlanılmıştır. Daha önce Arktika jeopolitiğinde ulusal güvenlik sorunları, askeri ve savunma yönleri hâkim olduysa da, bugünlerde ekonomik ve insani sorunlar öne çıkmaktadır”.[1] Özellikle Arktika’nın dış dünya ile ilişkisi (Kuzey ile Güney arasındaki ilişki hem global bağlamda hem de Arktik Konseyi tarafından kurulan ve tanımlanan bölgesel devletler kapsamında anlaşılmalıdır), küre­sel boyutta meydana gelen köklü değişimin sonucu olarak algılanmakta ve yeni bir gelişme aşaması olarak görülmektedir. Buna göre ‘İki Kutuplu Dünya’ sınırlaması, bir başka deyişle Doğu-Batı ayrımı son bulmuştur. Bu gelişmeye paralel olarak, zengin Kuzey ile fakir Güney arasındaki global ölçekli ihti­laflar hem politik söylemlerde hem de akademik söylevlerde önemini yitirmiş oldu. Buna karşın, yeni bir boyutta Kuzey ve Güney söylevi ortaya çıkmıştır. Bu söylevde, Kuzey Kutup Çevresi ile dünya­nın geri kalanı arasında ilişkileri tanımlayan küresel bir düzen ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı, sekiz Arktik devleti[2] bağlamında, Kuzey- Güney ilişkileri artarak ilgi konusu ve diskur odağı olmuş ve olmaya devam edecektir.

      Aradan geçen zaman içinde yapılan bilimsel çalışmalarda 21. yüzyılın  “Arktika/Antarktika Çağı” veya “Kutup Çağı” olarak tanımlandığı aralıklarla değişik dillerde göze çarpmakta ve genel itibariyle bu terimin kullanımı diller arasında bir farklılık arz etmemektedir. Örneğin, İngilizce çevirisi “The Age of the Arctic”[3], Fransızca karşılığı “L’Age de l’Arctique”, Almanca karşılığı “das Zeitalter der Arktis”, Türkçe karşılığı “Kutup Çağı” ve Rusçası ise “Век Арктики”.[4] Birçok uzmanın Arktika’yı bu şekilde tanımlamaları Arktika Bölgesi’ne ekolojik sorunlar yanında, ekonomik, siyasal ve hukuksal ilginin arttığına ve jeopolitik rolünün yükseldiğine işaret etmektedir. Buna ek olarak, yukarıdaki beş dilden dördünde, Kuzey Kutbu temel alınmış olsa da, beş dilde de “çağ” anlamına gelen kelime kullanılmıştır ki, bu kullanım şekli söz konusu durumun geçici değil, en azından 100-150 yıl sürecek nitelikte olduğunu ortaya koymaktadır. Bu eğilim 20. yüzyılın sonları ile 21. yüzyılın başlarında belirginleşmiş olup, günümüzde Arktika’ya sınırdaş olan devletlerin ve diğer uluslararası kuruluşların politikalarını önemli ölçüde etkilemeye başlamıştır.[5] Ayrıca, bu bölgedeki aktörlere ulusötesi şirketler, hükümetler dışı kuruluşlar ve toplumsal hareketler de katılmıştır. Bu sürecin gelecek XXII. yüzyılın ortalarına kadar etkisini devam ettireceği beklenmektedir.

Böyle bakıldığında Kutup Çağı insanlık yaşamında yeni bir dönüm noktası olarak algılanmaktadır. Kutup Çağı’nda modern, yeni olanın eski gelişmelere “doğrudan bir meydan okuması” söz konusudur ve “yeni sosyal gerçeklikler ile yeni düşünce biçimleri” gerektirmektedir. Örneğin burada söz konusu olan, çığır açan bir değişim, yeni bir çağdan bahsetmek için, bu söylemin dünya ölçeğindeki söyleme de ağırlığını koyması öngörülmektedir. Bu anlamda, politika, ekonomi ve bilimdeki tartışmaların yanı sıra, çokuluslu ve ulus ötesi şirketlerin temel stratejilerinde ve reklam kampanyalarında da sağlam bir yer edinmeye başlamış olması gerekmektedir. Burada söz konusu olan sadece derin sosyal etkilere sahip ekonomik değişimler değildir. Kutup Çağı’ndan hem bir süreci hem de bir söylemi anlamak gerekmektedir. Politik-ekonomik süreç olarak Kutup Çağı; üretimde, dramatik boyutlardaki finans ve yatırım hareketlerinde, çok hızlı artan ticarette, artarak katlanan turistik faaliyetlerde ve teknolojik gelişmelerdeki yapısal değişiklikleri kapsamaktadır. Söylem olarak ise günümüzde gerçekleşen yapısal değişimleri açıklamaya hizmet etmektedir.

      Bu arada Kutup Çağı kavramı etrafında yeni bir söylem düzeni, bir söylemsel yapı oluşmaktadır. Demek oluyor ki, burada 80’li yılların ortasından itibaren Kutup Çağı çerçevesinde yeni bir düşünce ve hareketin belirlenmesi söz konusudur. O nedenle şu soruları ortaya atmak gerekiyor: Kutup Çağı söylem alanı neye hizmet etmektedir? Hangi yapılar oluşmaktadır? Burada yeni ve eski olan nedir? Ne aynı kalmakta, ne değişmektedir? Sovyetlerle yaptığı geçen yüzyılın Soğuk Savaşı’nı kazanan kapitalizm gelecek yüzyılda Kutup Bölgeleri’nde nereye sürüklenmektedir? Sovyetlerin mirasının devralan Rusya’nın yeniden tarih sahnesine daha güçlü bir aktör olarak dönüşü mü beklenmelidir? Bunun Rusya’daki ekonomik gelişme ve insan haklarının oluşumu üzerinde ne gibi etkileri olacaktır ve Kuzey Kutup Bölgesi’nde yaşayan yerli halklar için ne anlama gelmektedir? Şu sorular da büyük önem taşımaktadır: Dünya ölçeğindeki bu sürecin kazananları ve kaybedenleri kimlerdir? Bu bağlamda söz konusu olan acaba belirli devletler, devlet grupları veya daha çok bir ulusal devlet içindeki stratejik öneme sahip belirli gruplar mıdır? Bu süreç Kutup Bölgeleri dışında kalan ülkeler için ne gibi sonuçlar doğurmaktadır? Kutup Çağı olgusu çerçevesinde uluslararası bir dayanışma nasıl organize edilebilir ve ne gibi bir uluslararası boyutlu bir organizasyona gidilebilinir?

      Konuya Kuzey Kutbu üzerinden devam etmek gerekirse, globalleşmenin Kuzey Kutbu’na ulaşmasıyla birlikte yeni bir politik bakış açısı ve yeni stratejiler bu alanlara girme olanağı yakalamış ve bu stratejiler için gerekli araçlar, yukarıda bahsedilen gelişmelerin ışığında aşağıda maddeler halinde sıralanmıştır:

  • Teknolojinin hızlı gelişimi sonucu,Arktika Bölgesi’nin nimetlerine ulaşılması artık mümkündür. Kutup Bölgesi’ndeki madenlerin, petrolün, doğalgazın ve değerli toprakların işlenmesi sonucunda dünyanın diğer bölgelerindeki kaynaklarla rekabet edebileceği fiyatlar ortaya çıkmıştır. Bu bölgelerdeki doğal kaynakların artan bir tempoyla kullanılmaya başlanması ve yeni ulaşım yollarının açılması bu kaynakların nasıl paylaşılacağı sorusunu da beraberinde getirmektedir.
  • Özellikle Soğuk Savaş döneminde, ağırlıklı olarak ABD ve SSCB tarafından askeri ve stratejik maksatlarla kullanılan Kuzey Kutup Bölgesi’nin bu önemi azalmakla birlikte tamamen ortadan kalkmamıştır. Silah sanayisinin hızlı gelişimi ve karşı tarafın askeri hedeflerine en kısa yoldan ulaşabilmesi, geçmişte ancak Kuzey Kutbu üzerinden mümkündü. Bu gerçek, silah endüstrisindeki tüm gelişmelere rağmen, bir ölçüde bugün bile geçerlidir. Buna karşın bölgenin ekonomik potansiyeli bu coğrafyanın önemini de artırmaktadır. Bundan yola çıkılarak; Arktika Bölgesi günümüzde önemi gitgide artan ölçüde uluslararası ticarete açık bir saha olarak görülmektedir.
  • İkinci Dünya savaşı sonrasında, altı özellikle vurgulanan askeri boyuta ekonomik ve çevresel boyutlar da eklenmiştir. Bölge’de çok büyük yer altı madenleri, fosil yakıtlar ve enerji kaynakları bulunmaktadır. Kanada gibi şimdiye kadar barışsever söylemleriyle ön plana çıkmış ve Danimarka gibi nüfusu sadece beş milyon civarında olan ülkeler bile ekonomik çıkarlarını korumak için özel askeri birlikler oluşturmaktadır. Bu durum ülkeler arasında güvensizlik ortamından kaynaklanmakta ve yeni olası çatışma alanları yaratmaktadır.
  •  Politik gelişmeler, bağlı olduğu coğrafyadan, olayın yaşandığı ‘zamanın ruhundan’ ve yaşanılan mekândan bağımsız olarak sorgulanamaz. Bu nedenle, coğrafi konum siyasi hedefler belirlenirken hep tartışma konusu olmuştur. Bu tartışmada bir taraf konuyu determinist bir bakışla anlatmaya çalışılırken, diğer taraf çoğu kez karar verici aktörlerin özgür iradelerine dayanan ifadelerinin altını çizerek anlatmaya çalışır.

Bugün modern uluslararası ekonominin, küresel ölçekte ağ oluşturması ve ekolojik sistemdeki değişimlerin kutuplardaki dönüşüm üzerine etkileri daha fazla kaygı yaratmaktadır. Baş döndürücü bir hızla ilerleyen teknik gelişmeler, organizasyonlarla ilgili yenilikler, mekânların daralması ve siyasal değişikliklerle bağlantılı olarak kutuplar coğrafyasındaki global güç ve güç ilişkilerinin yeniden şekillenmesi söz konusudur. Kutup Bölgeleri’nde mali serma­yenin etkisinin nefes kesici bir hızla artışından ve genişlemesinden dolayı mal ve hizmet ticaretinde artan hareketliliğe ve bu gelişmelerin tetiklediği göç hareketlerine kadar ulusal sınırları aşan süreçler gözlenmektedir. Özellikle artan bu hareketlilik ve küreselleşmenin etkileriyle birlikte yeni fırsatlar ve farklı ihtiyaçlar ortaya çıkmış ve/veya mevcut imkânlara olan talepler artmıştır. Bunlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:

  • Doğal kaynaklara ve diğer ham maddelere ulaşım olanaklarının artışı,
  • Artan nüfus ve refah seviyesinin sonu­cunda işlenmiş ve nihai ürünlere, özellikle besin ürünlerine, olan ihtiyacın daha da yükselişi,
  • Çevre kirliliğinin ve atık malzeme miktarının hızla artışı,
  • Ticari faaliyetlerin artışı ve buna bağlı olarak sermaye hareketliliğinin hız kazanması ve yatırım miktar­larının yükselişi,
  • İnsan kaynaklarına ve beşeri sermayeye, özellikle uzmanlık ve bilgiye, olan ihtiyacın artışı,
  • Arktika ve Antarktika Bölgeleri’nin yeni turistik bölgeler olarak keşfi,
  • Değişik dillerin, farklı sanat kollarının, dinsel eğilimlerin ve diğer kültürel elementlerin göç hareketliliği yanında televizyon ve internet yoluyla hızlıca yayılışı,
  • Bulaşıcı hastalıkların yaygınlaşması, uyuşturucu maddeler, insan ve silah kaçakçılığı gibi yasa dışı suçların hızla artışı.

Kutup Çağı’nın gereklerine zamanında tepki veren, daha açıkçası ulusal sınırları aşıp kutup bölgesinde askeri yatırım yanında, mal ve hizmet sunabilen güçler, kendileri için “eşi benzeri görülmemiş zenginlik” yaratabileceklerdir. Bu bağlamda, artan yabancı yatırımlara işaret edilmekte, transnasyonalleşmenin derecesi, para ve sermaye piyasalarının ışık hızıyla yayılması vurgulanmakta, konjonktürsel büyüme süreçleri açısından dış ekonomik ilişkilerdeki artışın öneminin altı çizilmektedir. Bu gelişmelerde yeni bir küresel birikim ve dağılım sisteminin unsurları saptanmaktadır. Bu durum dünyadaki mevcut gelir dağılımındaki eşitsizliği daha da artıracaktır. Bu gelişmeden Kutup Çağı çerçevesindeki oluşturulan söylem sonucu artan ekonomik gelişme temposunun hızlanması sorumlu tutulabilir mi? Ya da; düşüncelerin her önüne gelen, aynı zamanda birbiriyle çelişen çıkarlara kendisini kullandırarak bir ölçüde gayri ahlaki olabileceği  (fahişelik yapabileceği) anlayışından mı hareket etmek gerekir? Böyle olsa bile buradan düşüncelerin önemsiz olduğunu kanıtlamak mümkün değildir. Çünkü düşünceler – ya da moda deyişle söylemler – “gerçek dünyada var olan bir dizi etkiye sahip programları içerirler. Bunlar (kristalleşerek) kurumlara dönüşürler, bireysel davranışı yönetirler. Şeylerin algılanması ve değerlendirilmesini sağlayan şablonlardır.” (Michel Foucault)

Buna karşılık Kutup Çağı neo-liberalizmin yeni bir siyasi numarası, bir oyunu olarak tanımlanabilir mi? Kutup Çağı olarak dillendirilen bu yöneliminin arka planında parasalcı (monetarist) ekonomi politikası mı bulunmaktadır? Parasalcı uyum programları özel girişimi ekonomik gelişmenin lokomotifi olarak öne çıkarmaktadırlar. Kutup Bölgeleri’nde de bu parasalcı bakışın ön plana çıkacağını beklemek şaşırtıcı olmasa gerekir. Ayrıca Kuzey Kutbu’nda devletler arasındaki çatışma alanları göz önünde bulundurulduğunda tüm aktörlerin dahil olduğu bir “fırsatları kendine mal etme yarışı” ortaya çıkmaktadır. Arktika’daki temel çatışma alanları şu şekildedir:

Amerika Birleşik Devletleri/ Kanada/ AB ve Diğerleri Arasında: Kuzeybatı Geçidi, batıda Pasifik Okyanusu, doğuda ise Atlantik Okyanusu ile bağlantı sağlayarak Avrupa ve Asya’yı en kısa yoldan birbirine bağlar. Bu kısa yol Panama Kanalı ve Horn Ümit Burnu’ndan daha kısa bir ulaşım sağlamaktadır. A.B.D.’nin iddiaları bu geçidin, transit geçiş hakkı sunan uluslararası boğaz olduğu yönündedir. Kanada, karasularını genişletme konusunda iddiasında deniz kirliliği hususuna değinmiştir. 1970 tarihli Arktika Su Kirliliği Önleme Eylemi’ni oluşturan Kanada, Kuzeybatı Geçidi üzerinde kontrol mekanizması kurulmasını amaçlamaktadır. 1988 yılında A.B.D. ve Kanada, Arktika İşbirliği Antlaşması’nı imzalamışlardır. Bu antlaşma, bölgenin seyrüseferinde ve kaynak çıkarımında düzenlemeleri içerirken, Arktika bölgesinin deniz ve çevre kirliliğinin de önlenmesi amaçlanmıştır. Uluslararası seyrüsefer için görülen şudur ki; transit geçiş için münhasır ekonomik bölgeyi ve açık denizleri kullanma hakkı ulus devletlerin elinde bulunmaktadır. Nükleer deniz altılarının bu geçitten geçmesi, Kanada’da sahip olduğu hakları tehlikeye sokmaktadır. Karasuları içerisinde bulunan denizaltılar ya da diğer deniz araçları, su yüzeyinde bulunmak ve bayraklarını göstermek zorundadırlar. Arktika diplomasisinde en önemli tartışmalardan biri A.B.D.’nin sürekli olarak uluslararası bir geçit olarak ilan ettiği Kuzeybatı Geçidi sorunudur. Avrupa tarafından da desteklenen bu görüş; A.B.D.’nin 1969 yılında Manhattan adlı buzkıran petrol tankerini, Kanada’da izin almadan geçitten geçirmesiyle Kanada’nın tepkisine yol açmıştır.

Rusya/ Kanada/ Danimarka Arasında: Lomonosov Sırtı, Rusya’nın Yeni Sibirya Adaları’ndan, Grönland’ı ve Kanada’nın Ellesmere Adaları’nın uç kısımlara kadar uzanarak Arktika’yı bölmektedir. Bu sırt, Arktika Merkezi Okyanusu’nu Eurasia ve Amerasia Havzaları olarak ikiye ayırmaktadır. Eurasia Havzası ise, Nansen Havzası ve Amundsen Havzalarından oluşmaktadır. Bu havzaları, Orta Arktika Okyanusu Sırtı olarak da bilinen ve Orta Atlantik Sırtı’nın uzantısı olan Gakkel Sırtı ikiye bölmektedir. Amerasia Havzası, Podvodnikov, Makarov ve Kanada Havzaları’nı içerir.

Lomonosov Sırtı için de Rusya’ya ya da başka hiçbir devletin kıta kenarının doğal bileşenin olmadığını ve Arktika Okyanusu Havzası’nın derinliğinde bağımsız bir özellik olduğunu belirtmiştir. Lomonosov Sırtı; Orta Atlantik Sırtı’nın Arktika Okyanusu’na doğru yayılmasıyla oluşan deniz tabanı genişlemesiyle Kuzey Batı Rusya ve İskandinavya kıta kenarından ayrılan bir kıta şeridi olarak anlaşılmaktadır. Bu sırt Arktika Okyanusu’nun en büyük ikinci sırtıdır. Derinliği 700 metre ve 4200 metre arasında değişen yükseltiye sahiptir ve uzunluğu 1500 kilometredir. Bu sırt, Grönland’ın ve Kuzey Amerika ucunda bulunan Ellesmere Adaları’nın eklentisidir. Bilindiği gibi de Sibirya’nın ucunun da eklentisidir. Halen daha tartışmalı olan bu bölgenin, ne Grönland’ın ne Rusya’nın ne de Ellesmere Adaları’nın eklentisi olmadığı tartışılmaktadır. Rusya, Kanada ve Danimarka bu alan üzerinde sahanlıklarını genişlettikleri takdirde harita üzerinde çakışan bir alan ortaya çıkacaktır.

Rusya/ Norveç Arasında: İki ülke arasında yer alan Barents Denizi’nin ‘hakça’ paylaşımı henüz gerçekleşmemiştir. Bundan dolayı da 41.000 km2’lik bir alan ‘Gri Bölge’ statüsünü korumaktadır. Bu bölge doğal kaynaklar bakımından zengindir ve petrol ve doğalgaz düzenlemelerinin yapılması gerekliliği ortadadır. Bununla beraber iki ülkenin bu sorunu çözmek için çeşitli antlaşma-lar yaptığı ve ciddi bir şekilde çözüm aradıkları bilinmektedir. Rusya bu bölgede Norveç ile yıllar süren bir anlaşma sürecine girmiştir. Çünkü doğal kaynakların kullanımında istikrar önemli olduğundan burada bir düzen oturtulması gerekmektedir. Ayrıca Rusya, buranın çözümünün Hazar Denizi’nin çözümünde bir örnek teşkil edeceğini düşünerek burada daha barışçıl bir imaj çizmektedir. Bu amaçla Norveç ve Rusya arasında 7 Temmuz 2011 tarihinde Barents Denizi ve Arktika Okyanusu Üzerinde Deniz Alanları Sınırlandırması ve İşbirliği Antlaşması imzalanmıştır.

Norveç / Rusya ve Diğerleri Arasında: Spitzbergen/Svalbard takımadalarının uluslararası statüsü 1920 yılında imzalanan vekendine nevi özellikleri bulunan bir antlaşmayla belirlenmiştir. Bu tarihlerde Sovyetler, yeni kurulmuş ve bir iç savaş yaşamaktaydı. O nedenle bu antlaşmayı daha sonraları kerhen imzaladı ancak bu konudaki hoşnutsuzluğunu günümüze değin hep vurguladı. Antlaşmayı değiştirme gücünü yakalayamadığından kritiğini bu metnin yorumlanmasına yoğunlaştırdı. Paris’te imzalanan ve günümüze kadarda 42 ülkece kabul edilen Spitzbergen Antlaşması’na göre Norveç’e takımadaların yönetimi için ‘kahyalık’ görevi yüklenmiştir. Norveç Devleti bu kahyalık statüsünü çok geniş yorumlamakta ve takımadaların üzerinde ve sularında ekonomik faaliyette bulunan diğer ülke vatandaşlarının, Norveç ulusal yasaları çerçevesinde Norveç vatandaşlarıyla eşit koşullarda faaliyetlerini sürdürebileceklerini savunmaktadır. Ancak bu hakkın balıkçılık faaliyetlerinde bulunma yanında takımadaların kara toprakları altında bulunan kaynaklarını işletme ile sınırlı olduğunu savunmaktadır. Antlaşmaya taraf olan ülkelerin 80 irili ufaklı adalardan oluşan Svalbard ‘ın 200 millik suları Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde yer altı kaynaklarını, örneğin Petrol arama ve çıkarma hakları olmadığını iddia etmektedir. Münhasır Ekonomik Bölge’nin suları oldukça sığdır. Bir başka deyişle yer altı kaynaklarına rekabet edilebilir koşullarda ulaşmak mümkündür. Bu arka plandan hareketle başta Rusya Federasyonu olmak üzere Birleşik Krallık gibi diğer antlaşmaya taraf etkili ülkelerde bu alanda da balık avlama yanında petrol arama ve doğal gaz çıkartma haklarının da olduğunu iddia etmektedirler.

Kanada / Danimarka (Grönland) Arasında: 1.3 km2 büyüklüğünde kaya parçalarından oluşan Hans Adası, Grönland ile Ellesmere Adası arasında bulunan Nares Geçidi üzerinde bulunmaktadır. Adanın hangi tarafa ait olduğu sorusuna cevap bulunduğunda iki ülke belirlenen sınırlarda kesinleşecektir. Adayı alan taraf geniş petrol yataklarının da sahibi olacaktır.

Amerika Birleşik Devletleri / Rusya Arasında: Sovyetler’in 1992 yılında dağılmasından önce o zamanlar bu ülkenin Dışişleri Bakanı olan Schewardnadse ile zamanın A.B.D. Dışişleri Bakanı Baker, Kuzey Bölgesi için anlaşıyorlar. Bu antlaşmaya göre Rusya 42.000 km2’lik bir alanı A.B.D.’ye bırakarak Schewardnadse-Baker Hattı’nı çiziyorlar. Bununla beraber her iki ülkede bu hattın karşı tarafında kalan bölgede hükümranlık haklarını, kıyı şeridi bu bölgeye çok yakın olmasa da,  kullanmaya devam etmektedirler. Söz konusu antlaşma Duma(Rus Parlamentosu) tarafından hiçbir şekilde kabul edilmemiş olsa da belli bir devre onun hükümleri uygulanmıştı.

Amerika Birleşik Devletleri / Kanada Arasında: Beaufort Denizi’nin kuzey kesiminde Alaska’ya ve Kanada’ya ait Yukon Özerk Toprakları üçgeni içinde bulunan 24.000 km2’lik alan. A.B.D. ve Kanada arasındaki bu çatışma potansiyelinin kısa sürede çözülmesi beklenmemektedir. Tam tersi, Yüksek Kuzey’in buzullarının erimesinin sürmesi devamında yeni sınır antlaşmazlıkları beklenebilir.

      Görüldüğü üzere farklı aktörlerin farklı çıkarlar peşinde koştuğu, küreselleşmenin dizginlenemeyen yayılışının etkisine giren ve günden güne daha da fazla çevresel kötüleşmeye maruz kalan Arktika özelinden Kutuplara bakıldığında yeni ve yeni olduğu kadar belirsizliklere gebe bir çağın çoktan başladığı görülecektir.

Kutup Çağı’nın Muhtemel Etkileri

      Aşağıdaki tezler söylemsel ve/veya eylemsel olmak üzere farklı düzlemlerde dillendirilmektedir. Ortak çerçevenin Arktika Bölgesi’nin dünya ekonomik sistemine entegre olmasından hareketle iklim değişikliği, teknolojik gelişmelerin yeni boyutlara ulaşması ve gemi sanayisindeki son gelişmeler sonucu Arktika bir kabuk değiştirme sürecinden geçerek şekillendiği söylenebilir:

  • Kutup Çağı bir taraftan mekânsal olarak kuzeye doğru kayma, kuzeyin merkezileşmesi ve sosyal bir genişleme olarak düşünülmekte, diğer taraftan ise küresel dünyanın diğer bölgeleriyle derinlemesine yeni bir ilişki geliştirmesi olarak algılanmaktadır.Günümüzde,Arktika ile dış dünya arasındaki ilişki, ya da Kuzey ile Güney arasındaki ilişki, dünya çapında meydana gelen köklü değişimin etkisinde olan yeni bir gelişme aşaması olarak kategorize edilmektedir.[6] Bundan hareketle Soğuk Savaş süreci boyunca, dünya güçlerinin dikkat odağı olan ‘İki Kutuplu Dünya’, yani İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren dillendirilen Doğu-Batı ayrımı ortadan kalkmıştır. Yine 21. Yüzyılın başlarında zengin Kuzey ile fakir Güney arasındaki global ölçekli kolonyal ilişkileri de kapsayan hem sosyo-ekonomik ve politik tartışmalar hem de akademik söylemler itibarsızlaşmıştır. Dolayısıyla günümüzdeki küresel ilişkiler Doğu ve Batı ekseninde şekillenmemekte ve keskin çizgilerle politik ideolojiler temelinde ayrılmamaktadır.
  • Buna karşın güncel bir söylem daha fazla dillendirilmekte ve günümüzde yürütülen yeni ve farklı söylevlerin içerisini doldurmaktadır: Bu söylemde Kuzey ve Güney boyutlu diskur belirleyici olmaktadır. Ancak, buradaki Kuzey terimi Kuzey Kutup Dairesi ve onun üstünde olan Kutup Çevresi’ni ve buraya dönük ilişkileri olan devletleri ifade etmektedir. Kuzey Güney, Kutup Bölgesi’nin, dünyanın geriye kalan bölgeleri ile devletleri arasındaki ilişkileri tanımlayan global düzen olarak kategorize edilmektedir. Bundan dolayı, sekiz Arktika devleti bağlamında, Kuzey-Güney ilişkileri yeni güç dengeleri olarak görülmekte, uluslararası ilişkilerde yeni alanların ve bunlara dönük yeni söylemlerin merkez odağını oluşturmaktadır.
  • Kutup Bölgeleri, bir yanıyla dünya ile işbirliğini geliştirmekte ve özellikle yer altı kaynaklarını işletmekte (hidrokarbon), balıkçılık işletmelerinin organizasyonunda, yeni ulaşım rotalarının  (Avrupa’dan Arktika sularını kullanarak direkt Pasifik’e ulaşma) oluşturulmasında ve turizme açılmada dünya ile entegre olurken diğer taraftan da bazı canlı türlerinin soyunun tükenme tehlikesini beraberinde getirmektedir.
  • Küreselleşmenin dört sütunundan biri olan sermayenin ışık hızıyla hareketi ve bir diğer ayağı olan mal ve hizmet sunumlarının artışı Arktika’yı ‘insanlığın ortak mirası’ olmaktan çıkarmaktadır. Bununla beraber, bölgenin ekonomik gelişimi ve yeni siyasal yapısı, bölge dışı aktörler tarafından yönlendirilmektedir. Her türlü büyük ölçekli ekonomik yatırımlar, uluslararası ortak çalışmayı gerektirmekte ve joint venture (JV) veya Türkçesiyle ortak girişim projeleri olarak hayata geçirilmektedir.
  • Kutup Çağı, sadece halen bakir olan bu coğrafyasıyla sınırlı kalmayacaktır. Aynı zamanda, derin denizlerin küresel sermayenin emrine açılarak dünyanın diğer bölgelerini ve tüm insanlığı etkileyen bir süreç olarak gelişecektir. Bunun için derin tecrübeler gerekmektedir. Bu tecrübeleri kazanmak için yapılan çalışmalar halen bölgelerinde de devam etmektedir.
  • Kutup Çağı’yla mekân kategorisinin önemi tekrar değişmekte ve on binlerce yıl kutup bölgesinde yaşayan yerlilerin yerinin neresi olduğu sorgulanarak onların durumları ve gelecekleri temelden etkilenmektedir. Kuzey Kutup Bölgesi’nde çok kültürlü bir toplumun ortaya çıkışına rağmen yabancılık ve yabancılar hakkındaki söylem,bu coğrafyada daha da yaygınlaşacaktır. Kutup coğrafyası en iyi iyimser bakış açısıyla, ‘etkin uluslara’ ve genelliklede bu ulusların en üsteki yüzde 20’lik dilimini oluşturan bireylerine açık olacak ve küresel düzeydeki gelir farklılıklarını daha da keskinleştirecektir.
  • Dünya göç hareketleri, ‘geleceğin Akdeniz’i gibi bir iç deniz olacağı’ varsayılan Kuzey Buz Denizi/Nordpolarmeer (ErnstHermann)[7]  yoluyla yeni bir ivme kazanacak ve farklılaşacaktır. Kutup Çağı ile var olan coğrafik ve sosyal sınırlar yeniden çekilecektir. Kutuplar, adım adım göç çekim alanlarına evrilirken, özellikle gelişmiş OECD ülkelerinin kalifiye elemanlarının akın edecekleri merkezlerlere dönüşeceklerdir. Kutup coğrafyasının yerli halkları binlerce yıldır yaşadıkları bu coğrafyayı terk ederek, daha sıcak bölgelere yönlendirilecek veya oldukları bölgelerde asimile edilerek yeni bir potada eritileceklerdir. Bir başka deyimle,global bağlamda,Arktika/Antarktika coğrafyaları güvenliğin yanında küresel göç dalgalarını ve buna bağlı olarak günümüz kültürünün pratik deneyimlerini yeniden şekillendirecektir.
  • Teknik aklın yeniden gözden geçirilmesi gerekecektir. Kutup bölgelerinin ana kara parçalarına uzaklığı, bölgenin düşük nüfus yoğunluğu, mevsimsel sert iklim değişiklikleri ve buna bağlı olarak yaşanan zorlu hava koşulları bu bölgelerle iletişimi zorlaştırmakta ve navigasyon sisteminin önemini ön plana çıkarmaktadır. Tam da bu noktada, dünya yörüngesindeki uydulara kilit bir rol düşmektedir. Uzay teknolojileri bu bölgelere Uzay bilimcileri tarafından adapte edilecektir. Erken uyarı sistemleri, navigasyonlar ve gemi takip sistemleri sayesinde, ulaşım, nakliye ve taşıma güvenliği sağlanabilecektir. Kuzey Amerika’nın kıyılarından geçerek, Atlantik ile Pasifik Okyanusu’nu birbirine bağlayan Kuzeybatı Geçidi (NorthwestPassage); Rusya Federasyonu’nun kuzey bölgesi boyunca Avrupa’dan Asya’ya uzanan Kuzey Denizi Rotası (NorthernSeaRoute) ve Kuzeydoğu Geçidi (NortheastPassage) olarak adlandırılmaktadır. Buzulların erime ve teknolojik gelişiminin hızıyla orantılı olarak daha başka deniz ulaşım olanakları da ortaya çıkacaktır.
  • Sosyal ve pratik süreçlerin gerçekleştiği mekân olarak ulus-devletin hizmet etmiş ve ettiği ve bu temelde dünyayı açıklamış ve açıklamakta olduğu politik konseptler ve teoremler daha kırılgan hale gelecektir. Ulus-devlet modeli tekrar geri dönerken evrime uğrayarak görevini daha etkin yapabilmek için siyasi yetkilerini diğer aktörlerle paylaşacak ve ekonomik olarak daha belirleyici olabilmek için kaynaklarını küresel aktörlere açarak gücünü onlarla paylaşmak durumunda kalacaktır.

Kutup Çalışmalarına değişik perspektif ve metodolojilerle yaklaşılmalıdır. Konu, çoğulculuk, disiplinlilik ve disiplinler ötesilik ya da çapraz disiplinlilik gibi farklı düzlemlerde ele alınmalıdır. Bu sırada, şu sorulara ilişkin gelişmelerin söz konusu olup olmadığı veya ne ölçüde olduğu da irdelenmelidir:

  • Kutup Çağı dünya toplumu için yeni ve kaçınılmaz bir meydan okuma mıdır?
  • Kutup Çağı toplumların refah düzeyinin arttırılması açısından yeni fırsatlar sunacağı için, bu süreçte ortaya çıkabilecek yeni haksızlıklara ehven-i şer olarak katlanmak mı gerekmektedir? Yoksa,global düzeyde yeni bir paylaşım sisteminin geliştirilmesi küresel barış için kaçınılmaz bir görev olarak ortada durmakta mıdır?
  • Kutup Çağı, para ve finans maliyet hesaplamalarından doğan,global ekonomik etkililik (effizienz) artışına bir katkı olarak mı değerlendirilmelidir? Bundan ötürü ekonomik süreçlerin ulus ötesileşmesinin tüm yer küre için daha iyi büyüme olanakları yaratacağını mı düşünmek gerekmektedir?
  • Kutup Çağı’nda,Arktika Bölgesi’nde sınırları olan ülkeler ile bu bölgede kıyısı bulunmayan ülkeler arasında nasıl bir etkileşim olacaktır? Bu çerçevede kazananlar, gelişmişlik düzeyleri yüksek olan, Arktika’da sınırları olmasa da küreselleşmenin taleplerine en geniş biçimde karşılık veren ülkeler mi olacak yoksa,global ölçekte faaliyetgösteren holdingleri mi olacaktır? Bir başka değişle, ulusal devletlerin yeniden dönüşümü mü, yoksa devasa holdinglerin ekonomik bakış açıları mı küresel politikaların belirlenmesinde öncülük edeceklerdir? Böyle bir durumda ulus devlet ve onun aktörleri hangi değişim sürecinden geçme zorunluluğunda kalacaklardır?
  • Arktika Bölgesi’nde ve derin denizlerde küreselleşmenin etkileri bölgeye kıyıdaş ülkelerin nasyonal çıkarları ve derin denizlerde yapabilecekleri yatırımlarla mı sınırlandırılacaktır?
  • Kutup Bölgeleri’nin ve derin denizlerin küreselleşmeye açılması,global ölçekli bir dağılım ve adalet sistemini göz önünde bulundurarak, dünya çapında yeni bir organizasyona gitmeyi gerektirecek midir?
  • Böyle bir strateji seçilmezse, kozmopolit liberal düşünce ve dolayısıyla insan hakları gözardı mı edilecektir? Bir başka deyişle, ancak kozmopolit liberal düşüncenin öncülüğünde Kant’ın kavramsallaştırdığı ‘ebedi barışın’ sağlanarak, günümüzde gözlemlenen Kutup Çağı sürecinin, cumhuriyetçi ve demokratik bir birliği oluşturmasını beklemek biraz safdillik midir?

Sonuç

     Toparlarsak, Kutup Çağı’nı araştıran birçok bilim insanı ortak bir noktada birleşiyor: Kutup Çağı, sadece Kuzey Kutbu’na kıyıdaş olan az sayıdaki ülkelerin değil, tüm insanlığın yararına olmalıdır. Kutup Çağı’na insani bir boyut kazandırmak için sivil toplumcu bakış açılarının geliştirilmesi, insan faktörünün daha fazla önemsenmesi, dünya çapında toplumsal çoğulculuğun oluşturulması ve bireysel gereksinimlerin, fikirlerin ve çıkarların önündeki engellerin kaldırılması gerekmektedir. Küresel düzeyde toplumsal adaleti sağlamak için, Kutup Çağı’nın gelişim sürecinin politik açıdan daha etkin biçimde yönlendirilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Kutuplardaki gelişmeler sonucu elde edilebilecek ekonomik faydanın ‘daha adil’ paylaşılması, bu yolla mümkün olacaktır. Bunun önkoşulu ise global piyasaların, rekabetin ve iklim değişikliğinin tüm insanlığa mal olacak ağır maliyetlerini daha etkin denetleyebilen ve ortaya çıkabilecek yararları sosyal bölüşüm mantığıyla yönlendirebilen yeni kurum ve altyapının oluşturulmasıdır. Kutup Çağı tartışmasının arka planında da toplumsal adaletin gerçekleşmesi ve dünya barışının sağlanması amaçlanmaktadır.

     

[1]  İ. İ. Mazur, Arktika – Global Dünyanın Gelişiminde Bifürkasyon Noktası, s. 5

[2]  Arktik Sekiz: Kanada, Grönland (Danimarka), Finlandiya, İzlanda, Norveç, Rusya, İsveç ve Birleşik Devletler.

[3] Krş. Young, R. O., The Age of the Arctic, Foreign Policy, No. 61, 1985, pp. 160-179.

[4]  Krş. Konışev V. N., Sergunin A. A. Rusya’nın Arktika’daki Ulusal Çıkarları: Mitler ve Gerçek, “Ulusal Çıkarlar: Öncelikler ve Güvenlik” Dergisi, 29 (122) – 2011.

[5]  Krş. Harlampyeva N.K., Lagutina M.L., 21. Yüzyılda Arktika’daki yönetimin ulusötesi modeli, “Arktika ve Kuzey” Dergisi, 3 (Eylül), s. 3.

[6]  LassiHeininen, Lassi, 04 March 2011: “Impacts of Globalization, andtheCircumpolar North in World Politics”, vol. 29/2, Polar Geographyp. 91-102.

[7]Hermann, Ernst, 1949: DasNordpolarmeer – DasMittelmeervonMorgen, Safari Verlag,

 343 s.  Berlin.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.