İngiltere ve Galler Hukuk Cemiyeti “
”Savunmanın Savunulması”
(Joint Conference)
,
A.Metin Uracin
26 Ekim 2013, Cumartesi
”Savunmanın Savunulması”
(Joint Conference)
İstanbul Barosu, İngiltere ve Galler Hukuk Cemiyeti ile birlikte “Adaletin İşleyişi ve İnsan Hakları Kapsamında Savunmanın Savunulması’’ konulu ortak düzenlediği konferans 26 Ekim 2013 cumartesi günü İstanbul Barosu Orhan Adli Apaydın Konferans salonunda yapıldı.
İstanbul Barosu Dış İlişkiler Merkezi ile İngiltere ve Galler Hukuk Cemiyeti ortak konferans (Joint Conference) Düzenlendi
İstanbul Barosu,
Avukat Hakları Merkezi,
İnsan Hakları Merkezi,
vrupa Birliği Hukuku Komisyonu’nun da katımlı ile 26 Ekim 2013 Cumartesi günü Orhan Adli Apaydın konferans salonundasaat 10:30 de yapıldı. Konferans süresince Türkçe-İngilizce, İngilizce-Türkçe eş zamanlı çeviri sağlandı.
İstanbul BarosuDış İlişkiler Merkezi Başkanı Av. A.Metin Uracin tarafından yapılanaçılış konuşması ile başlayan toplantının sunumu, İstanbul Barosu Dış İlişkiler Merkezi Koordinatörü Ece Basmacı Karalar tarafından yapıldı.
Yapılan Konuşmada, hukukun üstünlüğü, insan hakları kapsamında ‘ Savunmanın Savunulması’ konusunun önemine dikkat çekerek, İstanbul Barosunun gözaltılar, tutuklamalar ve yargılamalardaki tutumunun her zaman tarafsız ve bağımsız olarak kanunların kendisine vermiş olduğu hak ve yetkiler içinde yerine getirmiş olduğunu belirtti.
Hukuk dışılığın aşama, aşama halka, nihayetinde Avukatlara kadar uzandığınıbu durumun ulusal ve uluslararası hukuk kamuoyunda savunmanın ve avukatın itibarsızlaştırılması olarak değerlendirilmiş olduğunu belirtti.
Türkiye’de siyasi iktidar eliyle yapılan baskılar ve yıldırma girişimleri yalnızca avukatlarla sınırlı olmadığını, halkın özgür iradesi de hiçe sayılması anlamına da geldiğini. geçtiğimiz aylarda, İstanbul’da, yurttaşlara yönelik olarak, demokratik bir rejimde asla görülemeyecek, ancak totaliter rejimlerde görülebilecek bir polis “saldırısı” ve “terörü” gerçekleşmiştir dedi.
İstanbul Taksim’deki Gezi Parkı’nın yerine bir AVM ve rezidans yapılmasına karşı anayasal ve hukuki protesto haklarını kullanan yurttaşlara karşı kolluk güçlerinin hukuksuz ve kanunsuz müdahalesi üzerine tüm ülkede protesto gösterileri gerçekleşmiştir. Bu protestolar, sadece Taksim Gezi Parkı’nın korunması ile ilgili değildir. Gerçekten halkın tepkisi ne içeceklerine, ne yiyeceklerine, kaç çocuk yapacaklarına, hangi gazeteyi alacaklarına, hangi dizileri ve televizyon kanallarını izleyeceklerine ilişkin dayatmalara, yaşam tarzlarına yönelen kısıtlama ve müdahalelere yöneliktir.
Bilindiği üzere toplantı-gösteri yürüyüşü ve protesto, demokratik toplumlarda, şiddet ve saldırı boyutuna ulaşmadıkça ifade özgürlüğünün uzantısı olarak demokratik, meşru ve anayasal bir haktır diyerek konuşmasını sürdüren iktidarların bu hakka saygı ve hoşgörü göstermesi demokrasinin ve hukuk devletinin bir gereğidir dedi.
Hukuk devletinde kolluğun istediği zaman ve istediği şekilde müdahale etme, kendi belirleyeceği şiddette zor kullanma hakkı bulunmamaktadır, toplumun neredeyse tüm kesimlerine yönelik polis şiddeti bu kez de adaletin kalbi olması gereken, avukatların da çalışma mekanı olan Çağlayan Adliyesi’nde ortaya çıkmış, 11 Haziran 2013 günü İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde, meslektaşlarımız görülmemiş bir polis saldırısına, şiddetine ve mesleğin onuru ile bağdaşmayacak şekilde hukuksuz olarak yakalama işlemine maruz kalmışlardır. Yargı görevi yapan avukatların, bu görevi icra ettikleri bir mekan da, bu tür bir muameleye maruz bırakılmaları asla kabul edilemeyeceği, avukatların ve baroların bu tür saldırılar ile sindirilemeyeceği açık olup her türlü hukuksuzlukla mücadele kararlılıkla sürdürüleceği belirtildi.
Avukatlık görevinin kutsal olduğunu, tarihte Romalıların kölelerinden bile esirgemedikleri savunma hakkını, yirmi birinci yüzyılda engellemeye çalışılması kabul edilemeyeceğini, adaletin sağlanmasında savunmanın öncü rolü, halkın hak arama özgürlüğü, savunmanın temsilcisi konumunda bulunan avukatların görevlerini yapmaktayken mesleki dokunulmazlıklarının önemine değinerek, aksi durumun halka karşı girişilen bir eylem niteliği taşıyacağı belirtildi.
Toplantıda oturum başkanlığı yapan İstanbul Barosu Dış İlişkiler Merkezi Başkanı Av. A.Metin Uracin İngilizce yaptığı konuşmasında ‘savunmanın savunulması’ konusunun önemine dikkat çekerek son dönemdeki ulusal ve uluslararası hukuk kamuoyundaki değerlendirmelerden söz etti.
Uluslararası Barolar Birliği bülteni olan IBA Global Insight bülteninde ülkemizdeki soruşturma ve kovuşturma aşamalarında genel olarak savunmaya, özel olarak da avukatlara yönelik susturmalar, kısıtlamalar ve hukuk dışı yollarla zor kullanarak etkisizleştirmenin itibarsızlaştırmaya yönelik olduğu belirten Uracin, bunun ‘ Nihayi Adaletsizlik ’ ‘ Final Injustice’ olduğunu belirtti.
Uluslararası Barolar Birliğinin dünyanın en büyük hukuk kurumu olduğunu belirten Uracin, 2. Dünya savaşından sonra Birleşmiş Milletlerle aynı tarihlerde kurulmuş 2 milyondan fazla avukat sayısı ile dünyadaki tüm büyük baroları çatısı altında toplayan adeta avukatların birleşmiş milletleri gibi olduğunun altını çizerek, Uluslararası Barolar Birliği’nin IBA Global Insight bültenden alıntılar yaparak son gelişen ülkemizdeki avukata yönelik hukuk dışı saldırıları olaylarından örnekler verdi.
Uracin, IBA Global Insight bültenden yaptığı alıntılarda, ‘ Açıktır ki, hükümetin hukuk mesleğine hiç saygıya sahip değildir ‘IBA Global Insight‘ It is clear the government has no respect for the legal profession ’ IBA Global Insight Uluslar arası hukuk kanuoyunun hükümet ile avukatlar arasındaki gittikçe gelişen durumdan derin edişe duymakta olduklarını belirten Uracin IBA Global Insight bültenden alıntılarda,
‘ Türk Polis kuvvetinin ( … ) bu eylemi ile sadece Türk Anayasasını (… ) ihlal etmekle kalmamış, aynı zamanda, sıradan insanların ( halkın) hukuk mekanizması içinde savcılık ve yargılama makamları önünde son hak arama yerlerine (savunmanlara – avukatlara) doğrudan saldırarak bağımsızlığınıda yitirmiş olduğunu göstermiştir.’
IBA Global Insight bülteninde;
‘This act of Turkish police forces […] not only violates the Turkish Constitution […], but is also a direct attack on a mechanism that functions as the last resort of ordinary people fighting for their rights before courts and public prosecutors, which have already lost their independence in Turkey,’ yazısını sürdüren IBA Global Insight bülteni devamla
‘ Üzücü ki,güçlerin ayrılığı ilkesi gün be gün yıpranarak erezyona uğramaya devam ediyor’
‘Sadly, the principle of separation of powers continues to erode day-by-day.’ IBA Global Insight Uracin, bültende;
‘’ 11 Haziran 2013 günü Türkiye de protestolar sırasında 40 fazla avukatın göz altına alınmış olmasının avukatlığa, hukuk mesleğine ( savunman – avukat mesleğine) en kötü saldırılardan biridir’’ yazdıklarını sözlerine ekledi. IBA Global Insight
İstanbul Barosu Dış İlişkiler Merkezi Başkanı Av. A.Metin Uracin avukatlara karşı hukuk dışı güç kıllanılması ve göz altıları bir çok uluslararası hukuk kurumlarının yanı sıra
Uluslararası Barolar Birliği ( İnternational Bar Association IBA ) dahil ,
Yeni Zellanda Hukuk Topluluğu (New Zealand Law Society),
İsveç Barolar Birliği ( Swedish Bar Association ),
İngiltere ve Galler İnsan Hakları Komitesi ( The Bar Human Rights Committee of England and Wales (BHRC)),
Ukranya Ulusal Hukuk Danışma Konseyi ( the National Council of Legal Advisors Ukrainian ) Polonya Barolar Birliği ( Bar Association in Poland.) kınayarak mahkum etmiş olduğunu sözlerine ekledi..
Uracin, Uluslararası Barolar Birliğibaşkanı
Michael Reynolds’un;
‘’ söz konusu göz altıların yürütmenin avukatlar – savunma üzerinde baskısını dolaylı olarak arttırarak genişletme eğilimini yansıttığı için endişe vericidir’ dediğini IBA Global Insight
‘There is concern that the arrests reflect a wider tendency of the executive to exert undue pressure on the legal profession.’
IBA Global Insight yazdığını belirterek, Michael Reynolds’un sözlerini şöyle sürdürdüğünü belirtti.
‘Avukatların göz altına alınmaları Türkiyenin imzacı devlet olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin toplantı hürriyeti, örgütlenme hürriyeti de dahil insan haklarının ciddi bir ihlali olarak IBA endişeyle nazar – ı dikkate almıştır ‘ dedi. IBA Global Insight bülteninde
‘The IBA considers the detention of the lawyers to be a serious breach of human rights, including the freedom of association and the freedom of assembly as enshrined in the European Convention of Human Rights, to which Turkey is a signatory.’
IBA Global Insight bülteninden
İstanbul Barosu Avukat Hakları Merkezi Başkanı Av. Cem Kaya Karatün’ün,
”Türkiye’de Savunmanın Savunulması” “Defense of Defense in Turkey”, konulu konuşmasında Avukatların bir başka deyişle Savunmanın Savunulması konusunun hukuki, ekonomik ve sosyal boyutuyla ele alınmasıyla açık ve net olarak anlaşılabileceğini belirten Av. Cem Kaya Karatün tüm bu yaklaşımlarla savunmanın itibarsızlaştırılması sürecinin anlaşılmasına yardımcı olacağından söze ederek 11 Haziran 2013 tarihinde Çağlayan adliyesinde savunmanların kolluk kuvvetlerinin aşırı şiddetine mağruz kalmalarıyla olan bağlantısını ele aldı.
Toplantıda söz alan Av. Reyhan Özocak, bizzat kendisinin 11 Haziran 2013 tarihinde Çağlayan adliyesinde kolluk kuvvetlerinin aşırı şiddetine mağruz kalmış ve göz altına alınmış olduğunu belirterek kanunlara ve hukuka aykırı olayla ilgili ayrıntılı bilgi verdi.
Toplantının devam eden bölümünde İngiltere ve Galler Hukuk Cemiyeti’nden Solicitor – Av.Tony Fisher’in,
“Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Işığında Strasbourg’daki davalar’’
“Uygulamada uluslararası dava gözlemciliği ve insan hakları ilehukukun üstünlüğünün korunması’’ konulu konuşmasıyla devam eden konferans,
İngiltere ve Galler Hukuk Cemiyeti’nden Barrister – Av.. Melanie Gingell’in, , “Avrupa’da, Orta Doğu’da ve Kolombiya’da avukatların yargılandığı davalar, dava gözlemciliği ve gözlem raporları “Uluslararası İnsan Hakları ve Feminist Hukuk Teorisi Işığında İnsan Hakları ve Hukukun Üstünlüğü’nün Korunması”/ “Protection of International Human Rights Law and Feminist Legal Theory”konulu konuşmasıyla devam etti.
İngiltere ve Galler Hukuk Cemiyeti’nden Barrister –Av.. Melanie Gingell’in, Türkiyede avukat göz altı ve tutuklamalarının dünyanın bir çok yerinde olduğu gib Birleşik Arap Emirliğindede olduğunu belirterel konuyla ilgili hazırlamış olduğu bir raporu okudu.
Türkiyede avukatlar üzerindeki baskının uzun zamandan bu yana devam ederek arttığını sözlerine ekleyen Melanie Gingell kendisininde Barrister olarak üyesi olduğu Londrada ki, Doughty Street Chambers, 2013 raporunda da belirmiş olduğu gibi sebeplerini söyle belirti.
Devam eden yargılamalarda
1. ‘ usuli düzensizlikler’
‘procedural irregularities’
2. ‘ Uzun yargılama öncesi göz altılar ve tutuklama süreleri ‘
‘ prolonged pre-trial detention’
3. ‘Mahkemelerin yetersiz tarafsızlığı’
‘insufficient impartiality of the tribunal’ sözlerine ekledi
Gingell, protestolar boyunca avukat göz altılarının ( tutuklamalarının) savunma mesleğine karşı gelişen bir uzlaşmaz çelişkiyi yansıttığı kanaatinde ‘ believes the arrests of the lawyers during the protests reflects growing antagonism towards the legal profession.’ Belirtti.
Gingell, bu stratejinin yayıldığı müşahade edilmekterdir ‘The strategy seems to be spreading.’dedi.
Gingell, mayıs 2012 tarihinde, Gabriela Knaul’un, Birleşmiş Milletler Bağımsız Hakimler ve Avukatlar özel raportörü olarak (UN Special Rapporteur on the Independence of Judges and Lawyers) özel yetkili mahkemelerin ‘special authority’ uluslar arası adil yargılanma ‘fair trial standards’ standartlarını karşılayamayacakları raporuna yazmış olduğunu sözlerine ekledi.
İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi Başkanı Av. Bedia Ayşegül Tansen’in, “Türkiye’de İnsan Haklarına Hukuk Tekniği Açısından Genel Bir Bakış”/ “General Perspective on Human Rights in Turkey within the framework of Legal Technique’’ konulu tebliğler sundu.
İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi Başkanı Av. Bedia Ayşegül Tansen’in, “Türkiye’de İnsan Haklarına Hukuk Tekniği Açısından Genel Bir Bakış” tebliğinin özeti aşağıda ter almaktadır
‘’Türkiye’de İnsan Haklarına Hukuk Tekniği Açısından Genel Bir Bakış
GİRİŞ:
Bir ülkede adaletin işleyişinin İnsan hakları temellerine dayanıp dayanmadığının belirlenmesinde şüphesiz hukuki araçlar belirleyici olmaktadır. Bu çerçevede İnsan Haklarının “Hukuk tekniği” yönünden irdelenmesi, yürürlükte bulunan yasal düzenlemelerin mantığı, tutarlılığı, güvence sistemi, şekli ve dili açısından incelenmesini gerektirir.
Bir devlette yürürlükte bulunan hukuk sisteminin insan haklarını korumaya elverişli olup olmadığı, insan haklarının felsefi ve sosyolojik temellerinin yanı sıra, iki başlık altında değerlendirilebilir:
1- Hukuk sisteminin, insan hakları ve demokrasi ilke ve uygulamalarına dayanması ve
2- Hukuk sisteminin hukuk devleti ilkesini yansıtması.
Bu iki temel ölçüt ve bu ölçütlerin yargısal koruma prensibi, yargısal denetim yapacak bağımsız yargı merciinin varlığı, kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü ve bağlayıcılığı, kanunilik ilkesi ve bunun yanında İdare’nin özellikle temel haklara müdahalede yasa ile yetkilendirilme kaydına bağlanması, hukuki güven ve kararlılık prensibi gibi alt başlıkları, insan haklarının nasıl bir hukuk düzeninde korunabileceğini ifade etmektedir.
Ancak temel güvence ilkelerinin yanı sıra, güvence sistemini oluşturan kurumlar, kurumların işleyişi, kişilerin bu güvence sistemini nasıl harekete geçirebildiği ve bu kurumların adil ve etkin çözüm ve sonuçlar almaya elverişli olup olmadığı gibi konular da temel ilkeler kadar önem taşımaktadır.
Ülkemizde insan haklarının güvence sistemini oluşturan ve İdarenin eylem ve işlemlerinin denetimine olanak tanıyan Ombudsman, Düzenleyici Kuruluşlar gibi çeşitli kurumlar bulunmakta ise de, insan haklarının klasik güvence sistemini kuşkusuz bağımsız yargı organları oluşturmaktadır. Bu açıdan tebliğde temel hak ve hürriyetleri yakından ilgilendiren ve yargı kurumlarında yapılan güncel dönüşüm süreçlerini ifade eden 2010 Anayasa Deşiklikleri ve 2011 yılından bu yana yürürlüğe giren dört Yargı Paketini hukuk tekniği açısından ele almayı tercih etmekteyim.
TEBLİĞ ÖZETİ
:
2004 yılında Avrupa Birliği ile resmen başlayan müzakerelere başlanmasının ardından Adalet Bakanlığı, AB yetkililerinin talebi ile, Türkiye’nin yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı ve etkinliğinin güçlendirilmesine yönelik bir strateji hazırlayarak Avrupa Komisyonu’na sunmuştur. Bu çerçevede AKP Hükümeti 2010 yılında yüksek yargı kurumlarında “daha çağdaş, çoğulcu ve hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı” bir dönüşüm söylemiyle Anayasa’nın değiştirilmesini gündeme getirmiş ve 12 Eylül 2010 tarihinde temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasa maddelerindeki değişikliklerin yanı sıra, Anayasa Mahkemesi ve Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu gibi organlara ilişkin ciddi yapısal değişiklikleri içeren bir dizi değişikliği halk oylamasına sunmuştur.
Ancak özellikle HSYK’nın üyelik yapısı ve seçim usullerinde kurulun bağımsızlığını açıkça zedeleyen değişiklikler yapılarak çeşitli kritik davalarda savcıların alınması ile başlayan süreci çoğulcu ve hukukun üstünlüğü ilkesine dayanan değişiklikler olarak addetmek imkansızdır. Halk oylamasını takip eden süreçte yürürlüğe sokulan Yargı Reform Paketleri ile, ifade özgürlüğü, adil yargılanma, kişi özgürlüğü gibi temel hakların korunması ve yargılama sürelerinin hızlandırılması hedeflenmiş ise de, özellikle 3. ve 4. Yargı paketi ile getirilen değişikliklerin, mevzuattan kaynaklanan insan hakları ihlallerini önlemek ve insan hakları standartlarını güçlendirmek yönündeki hedeflere gereği gibi hizmet etmediği, özellikle Özel Yetkili Mahkemelerin temel hak ve özgürlüklere açıkça müdahale ettiği, bir kısım değişikliğin ise hakim ve savcılar tarafından hala uygulanmadığı açıktır ‘’
Toplantı,Yargıçlar Sendikası İstanbul Temsilcisi veAnadolu Adalet Sarayı Ceza Hakimi Nuh Hüseyin Köse (Criminal Court Judge in Anadolu Justice Palace) – (Istanbul Representative of Union of Judges) tarafından yapılan “Türkiye’de Yargılama Makamıyla Savunma Makamı Arasındaki İlişki ” (Relationship between defense and judicial authority in Turkey) konusunda ayrıntılı ve önemli bilgiler sunduğu konuşmasıyla devam eden konferans,
Ceza Hakimi Nuh Hüseyin Köse konferansta yıllardan beri üzerinde konuşulan konuşulanlar ve avukattarafından şikayetleri konusu olan; “Hakimler bizi dinlemiyorlar” kapsamında “Savunmayı savunmak” yakınmaları sıralayarak yanıtlar verdi.
Avukatların,savunma sırasındaki yakınmalarını sıralayarakaynı okullarda okuduk, ama hakimler, duruşma salonu dışında avukatlarla göz teması kurmaktan kaçınıyorlar, duruşma sırasında yargıçlar, özellikle genç avukatlara karşı fazla hoyrat ve kaba olabiliyorlar. Onlara doğrudan adlarıyla ya da “oğlum-kızım” şeklinde hitap ediyorlar.
Avukatların duruşma öncesi verdikleri dilekçelerin okunup okunmadığından kuşkulular,
Duruşmalar, belirlenen saatten daha geç başlıyor. İki-üç saate varan bu gecikmeler; avukatları yorup, psikolojilerini bozuyor.
Zorunlu nedenlerle avukatlar tarafından yapılan duruşma erteleme talepleri reddediliyor.
Duruşmalarda, sanık ve tanıklarla avukatların sözleri sık,sık kesiliyor. Yargıçlar, çoğunlukla savunmalarımızı zapta eksik geçiriyorlar. Bazen, avukatlar dinlenmeyip, savunmanın yazılı sunulması isteniyor.
Hakim kararlarına yönelik olarak yaptığımız, eleştiri ve itirazlarda tutanak tutulup, savcılığa hakkımızda ihbarlarda bulunuluyor.
Tanıklarımız dinlenmiyor, bilirkişi raporlarına dayanılıp, itirazlarımız gözetilmeden aleyhe kararlar veriliyor.
Soruşturma safhasında ve aşamalarda, vekaletsiz dosya incelememiz engelleniyor. Duruşma sırasında sanığın müdafiinin yanında durması engelleniyor diyorlar diyen Köse konuşmasında konularla ilgili açıklamalar yaptı.
Ceza Hakimi Nuh Hüseyin Köse konferansta Yargıçlar, adliyedeki odalarının, duruşma salonlarının bile başsavcılar eliyle, adalet bakanlığı tarafından belirlenmesine, çalışma mekanlarının bakanlık tarafından oluşturulurken fikirlerinin alınmadığından yakına dursalar da, devlet otoritesini, halkı temsil ettiği inancındaki bazı yargıçlar, özellikle duruşma sırasında avukatlara karşı gereğinden fazla kuralcı davranıyorlar. Onların duruşmalardaki davranışlarına fazla müdahale ediyorlar. Bunun gerekçesini “gelenek” olarak açıklasalar da, bazen yasalarda yer almayan geleneklerin sürdürülmesi, avukatları ziyadesiyle incitiyor. Örneğin; Yargılamayı sonlandırmayan, bir yerden gelecek bir evrakın beklenmesine ilişkin bir ara kararın ayakta dinlenmesinde ısrar edilmesini “gelenek” le açıklıyoruz. Oysa, Ceza Usul Kanun’unda açıkça sadece tanığa yemin verdirilirken ve son karar (hüküm) okunurken herkesin ayakta olması gerektiği yazıyor. Öte yandan, avukatların müvekkilleriyle yan yana olmasına ise duruşma salonlarının fiziki yapılarını gerekçe göstererek yine biz yargıçlar engel oluyoruz. Mahkeme salonlarında, savunma ve katılan vekillerine karşılıklı oturma yerleri tahsis ediliyor. Müştekiler, avukatlarının yanında oturtulabilirken, tutuklu olan sanıklar başta olmak üzere, çoğunlukla sanıkların, avukatlarının yanında oturma istekleri kabul görmüyor diyerek sözlerine devam etti. Bu durumda sanık, sorgu sırasında avukatının yardımından yeterince yararlanamıyor.
Ceza Hakimi Nuh Hüseyin Köse konferansta sıradan bir hakaret suçunun sanığının bile kafese sokularak, salondaki diğer kişilerden sanki saldırgan biriymiş gibi ayrılmasının, hem sanığın kişilik haklarının hem de savunma hakkının ihlali olduğunu düşünüyorum. Hele tutuklu sanıkların, tepelerine G-3 piyade tüfeği ile dikilen askerlerin nefeslerini enselerinde hissettiklerini gördükçe, ”silah gölgesinde savunma da yapılmaz ki” demek geliyor içimden dedi..
Köse konferansta Steno neden yok?
Yargılamalar sırasında savunmanın en çok zorlandığı bir başka durumun da zabıtları yargıcın özetleyerek yazdırması uygulaması olduğunu görüyoruz. Yargılama sırasında en çok dinleyip en az konuşması gereken yargıç, bizim sistemimizde duruşmanın en çok konuşan ve müdahalede bulunan unsurudur. Maalesef bu sistemde savunma, yargıcın anlayıp tutanağa geçirttikleri ile sınırlıdır. Çünkü, bizim yargılama sistemimizde stenograf ya da ses kayıt sistemi bulunmaz. Bu nedenle avukatlar ile yargıçlar arasında, söylenenlerin zapta eksik geçirildiğine ilişkin çokça tartışma yaşanır. Oysa, Batı Avrupa’da olduğu gibi bizde de yardımcı yargıcın müdahalesiz özeti ve ses kaydı yada stenenograf sistemine geçilse, savunma hakkı daha etkin kullanılabileceği gibi zaman tasarrufu ve yargıcın davaya daha çok odaklanması da sağlanacaktır.
Köse konferansta Avukatlar sanıklarla özdeşleştiriliyorlar (mı)? Konusuna da konuşmasında değinerek, Avukatların bugünlerde en çok yakındıkları konuların başında kuşkusuz tutuklu avukatlar sorunu geliyor. Ülkemizde 12 Eylül darbesi sonrası yapılan anayasa ile başlayıp, son on yıldır artarak büyüyen “güçlü yürütme” yaratma çabaları dikkat çekti.
Ceza Hakimi Nuh Hüseyin Köse, konferansta Avukatlar, meslektaşlarının müvekkilleri ile özdeşleştirildiklerini düşünüyorlar. Oysa, hırsızı savunan avukatın hırsız olmadığını en çok hukukçuların bilmesi gerekiyor. Aksi halde, Erol Taş’ın, oynadığı kötü adam rolü nedeniyle gerçek yaşamında dayak yemesini de olağan görmek gerekiyor. Bir ülkede avukatların, savunma mesleğini yaptıkları için tutuklanmaları savunma hakkını geriletecek, avukatları görevlerini yapamaz hale getirecektir. Böyle bir düzende, hiç kimsenin hukuk güvenliği yoktur dedi.
Köse konferansta, empati kurmak için sorunların çapraz okunması şart diyerek. Avukatlar, sorunlarını kendi aralarında konuşup yazıyorlar zaten. Yargıç ve savcılar da avukatlardan yakınıyorlar, ama kendi aralarında. Bir yargıç olarak ben, avukatların bizlerden beklediklerini yazarsam, empati yapmak daha kolay olur diye düşünüyorum. Kim bilir, belki avukat dostlarımızda, biz yargıçların avukatlardan beklediğimiz davranış modellerini yazar bir gün. Böylece karşılıklı sorunlarımızı, ötekinin yerine geçerek tanımlar ve çözüm yollarını birlikte ararız. Kim bilir, belki biz de bir gün bir avukatın savunmasına ihtiyaç duyabiliriz dedi.
E. Hakim İzzet Doğan “Türkiye’de Adaletin Yapısı ve İşleyişi”/ “Structure and Functioning of Judiciary in Turkey” konulu konuşmasında Türkiyede Adli mekanizma, mahkemelerin tapısı ve yargılama süreclerindeki önemli noktalara dikkati çekerek ayrıntılı bilgiler verdi.
E. Hakim İzzet Doğan ceza yargılamalarında beraatle sonuçlanan dosyalarda tazminat davaları konusuna da değinerek konu ile ilgili mevzuat ve kanun değişikliklerine söz ederek husumetin hazine yöneltilmesi ve hakimlere rücu konularının da altını çizerek anekdotlar ve tecrübe birikimlerini konuklarla paylaştı.
Konferans, verilen aradan sonrası, 13:00-16:00 saatleri arasında yapılantüm konuşmacılar ile İstanbul Barosu Avrupa Birliği Hukuku Komisyonu Eş Başkanları Av. Cem Murat Sofuoğlu, Av. Lütfü Ertuğrul Yeşilaltay’ın da katıldığı “Tartışma ve Soru-Cevap”/“Discussion and Q&A Session” bölümünde Barister Melanie Gingell tarafından oturum başkanı Av. A.Metin Uracin’e sorulan gezi olaylarından şahsi olarak nasıl sonuç çıkarmış olduğu sorusuna cevaben Uraçin, Gezi olaylarıyla
1. Halkın pozitif enerjisini ortaya çıkmış olmasıyla,
2. Toplantı, gösteri ve yürüyüş, fikir özgürlüğü kapsamında halkın politik kamuoyu gücüyle demokratik katılım, siyasi aidiyet duygusu ve bilincinin geliştirmesiyle,
3. Seçim dönemleri arasındaki duraklarda sandıktan sandığa oy vererek değil ara duraklarda halkın bizzat katılarak sandık sonuçlarını denetlemesiyle de önemli olduğunu
4. En önemlisinin ifade özgürlüğü kapsamında barış içinde halk hareketi geleneği oluşmasına katkıda bulunduğu kanaati taşıdığını belirtti.
Avukat Ertuğrul Yeşilaltay söz alarak,
Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında Francis Fukaya’manın Tarihin Sonu ve Son insan adlı kitabında belirttiği Yeni Dünya Düzeninde öncelik güvenliğe verildiği için hukuk arka planda kalmış güvenlik endişeleri ile hukuk gözardı edilebilmiştir.
işte panelimizin konusunu oluşturan savunmayı savunmak konusu da bu önce güvenlik anlayışı sonrasında ağır ihlale uğramaya başlamıştır.Görüşüme göre entellektüellerin gelinen bu yeni durumu yeniden gözden geçirerek hukuku olması gereken yere oturtmaları ve hukukun savunucuları olan avukatların da layık oldukları saygıyı ve ilgiyi gerekli kişi ve kuruluşlardan tekrar kazanmalarıdır.
Duruşmalarda Hakim -Avukat münasebetleri kapsamında avukatların, az konuşmalarına müsaade edilmesi, dinlenmemesi, bir kısım vücut dillerinin (mimik, el – kol hareketleri davranışlarının oynama, zıplama gibi ) mahkeme nizamını bozucu etkisi olduğu kanaatiyle tepkilerle karşılanması konusunda ne düşünüldüğü ve İngiliz hukuk sistemiyle mukayese edilmesi sorusuna Av. A. Metin Uracin, her şeyden önce bunun kültür kodunda aranması gerektiğini belirterek, dil de kelimelerin bir tür sembol olduğunu, metaforik bu sembollerin duyumla algılandığını, algı sürecini tamamladığında kavrama dönüştüğünü, kavramların ancak sonuç doğuran maddi güçler olabileceğini belirterek örnekler verdi, Uracin, örnek olarak bizzat hukuk sistemimizde ‘ Dur – u –ş ma ‘ ‘Dur’ kökünden türeyen durmak, durak gibi kelimelere tekabül eden algısal ve yerel bir metafor olduğunu. Dur – mak algısının kavramlaşmasının maddi olarak yargılamalarda avukatların durdurulmak manasına gelen duruşma nizamı içinde yerlerini yargılama alt bilincini oluşturmuş olduğunu kanaatini belirtti. Genel olarak Anglo –Saxon ve özel olarakta İngiliz ‘ Common Law ‘ da durüşmaların tercümesinin ‘ Hearing ‘ hearingi’in ‘ Duymak’ ‘Duyuşmak ‘ manasına gelen empatik ve dinleyerek hakikatin aranması manasına geldiğinin altını çizen İstanbul Barosu Dış İlişkiler Merkezi Başkanı Av. A.Metin Uracin, bu nedenle ve daha bir çok diğer benzer nedenlerle Amerikan hukuk sisteminde hakimlere ‘ Yargıç’ değil, zaman zaman hakikat arayıcısı manasına gelen ‘ Fact Finder ‘ da denildiğini sözlerine ekledi. Bu alt – bilinçsel durumun iki taraflı olduğunu sadece Hakimler açısından değil Avukarlar açısından da engram olduğunu belirterek örnekler verdi. Örnek olarak Avukatların kebdi aralarında duruşmalarda caşkın konuşmalarını bir yeni haber gibi paylaşmalarının yerleşik bilincin dışa vurumundan başka bir şey ile tarif edilemiyeceğini sözlerine ekledi.
Toplantı süresinde İngilizce-Türkçe, Türkçe-İngilizce eş zamanlı çeviri yapıldı.
Toplantıya İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi Av. Özlem Aksungur, İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi Av. Hasan Kılıç, Türkiye Barolar BirliğiTBB delegesi Av. Zeki Yıldan, Türkiye Barolar TBB delegesi Av. İrfan Akyürek, TBB delegesi Av. Osman Şentürk, Türkiye Barolar TBB deleğesi Av. İsmet Demirağ, TBB delegesi Av. Filiz Saraç, Av. Ömer Yasa, Barış TV Yayın Yönetmeni Gazeteci ve Yazar Ahmet Aydıncoşkun, İngiltere ve Galler Hukuk Topluluğu Siyasi Danışmanı Julie Mamou, İngiltere ve Galler Hukuk Topluluğu Uluslararası Politikalar Danışmanı Nankunda Katangaza, Av. Turan Ateş, İngiltere ve Galler Hukuk Topluluğu İnsan Hakları Danışmanı Sarah J. Simith, İstanbul Barosu, Av. Yasemin Bayındır. Av. Erdal Doğan, , İstanbul Barosu Avukat Hakları Merkezinden Av. Berrak Nalbantoğlu, Av. Volkan Bahadır, Av. Berat Tütel, Av Onur Öğütoğlu, Toplantıya İstanbul Barosu Dış İlişkiler Merkezinden Av. Ata Alkış, Av. Nahide Tahan, Av.Tolga Ersoy, Av. Zeynep Sinem Eryılmaz, Av. Müjde Müminoğlu, Av. Tuğçe Kaboğlu, Stj. Av. Baran Kaya Aysun Ergen, Av. Etki Ezgi Barut Av. Ali Eryılmaz Av. Betül Çakır, Av. Gözde Nalan Kahraman Stj Av. Selman Aksünger, Irmak koralay. Merve Sevtekin, Sinem Kecelioğlu ve İspanyadan Av. Cezar Del Riego, Av. Meral Özkaya, İstanbul Barosu Avrupa Birliği Komisyonundan Av. Berna Peker, Av.Gülteginer, Alman Hukukçular ile çok sayıda katılımcı yer aldı.
Toplantı konuşmacılara takdim edilen katılım belgesinin ardından toplu fotoğraf çekimiyle sona erdi.