Neden Ceza Hukuku?! – Ceza hukuku tarihine kısa bir bakış
Ceza hukuku, suçların ve cezaların incelendiği bir hukuki alan olması nedeni ile neredeyse insanlık kadar eski bir tarihe sahiptir. Özgürlüğü bağlayıcı ceza ve güvenlik tedbirleri göz önünde bulundurulduğunda ceza hukuku kişi hak ve hürriyetlerine önemli müdahalelerde bulunur. Medeniyetin (civilisation) yapı taşlarından bir tanesi sayılabilecek ceza hukukunun tarihine gelin birlikte kısa bir bakış atalım.
Ceza hukukunun tarihini incelemeye başlamadan önce üzerinde durmamız gereken başka bir nokta şüphesiz ki “Neden cezalandırıyoruz?” sorusu olmalıdır. Bu soruya vereceğimiz yanıt bizi ceza teorilerine götürecektir. İlkel toplumlarda içlerinden birisine karşı işlenen bir suça, örneğin yağma, karşılık öfkelenen kabile üyeleri, karşı kabileden herhangi birisine karşı çok daha ağır bir suç, insan öldürme, işleyebiliyordu. Burada adaleti sağlamak yerine yalnızca intikam/öç almak saiki ile hareket edildiğini görüyoruz. Zaman ilerleyip kabile toplumunun yerini şehir devletlerine bıraktığında insanlar güvenlikleri adına, birlikte yaşayabilmek uğruna kendilerine ait cezalandırma hakkını devlet lehine sınırlandırdı. (Bkz. Toplum Sözleşmesi Teorileri) ve cezalandırma hakkını tek elde toplayan devlet(ler) bir ‘düzen’ oluşturmak adına birtakım ölçütler getirdi ancak bu ölçütler modern anlamdaki ceza hukuku ilkelerinden epey farklıydı. Örneğin giyotin cezası, yerine geldiği çarmıha germe cezasına göre oldukça insancıl bir uygulama idi ya da İngiltere’de hırsızlık yapanların elinin kesilmesi “göze göz, dişe diş” tarzında bir anlayışa sahip olması itibari ile oldukça çağdaş bir anlayışa sahipti.
Adaletçi teorisyenlerin başında sayılan Kant’a göre cezanın bir amacı olması gerekmiyordu, cezanın bizzat kendisinin bir amaç olduğunu savunuyordu. Yine adalet teorisini benimseyen Hegel’e göre suç bir haksızlıktır ve hukuku inkar etmektir. Hukuk da bu redde bir reddiye vererek kendisini, hukuku ayakta tutmalıdır.
Göreceli yani faydacı teoriye göre ise; cezanın amacı ondan elde edilecek faydadan başkası değildir. Nedir bu faydalar? Islah, caydırıcılık… Bir genel önleme yöntemi olan caydırıcılık ceza miktarının artırılması ile olacaktır ama ne var ki bilimsel araştırmalar yüksek cezaların caydırıcı olma üzerinde etkisi olmadığını ortaya koymaktadir. Ünlü ceza hukukçusu düşünür Beccaria, Suçlar ve Cezalar kitabında cezaların caydırıcılığının o cezanın yüksek olması ile değil kişinin suç işlediği takdirde ivedilikle yargılanacağı ve o cezanın kesinlikle infaz edileceğini düşündüğü takdir de ancak mümkün olur. Islah yani özel önleme yöntemleri konusunda bu düşünceye getirilen eleştiriler de belirli bir ölçüt koyamadığı için istismara açık olduğu, çevresinde saygın herkesçe sevilen bir insanın suç işlediği takdirde o kişinin topluma kazandırılması diye bir şey olmadığı için cezalandırılmasına gerek olmayacağı gibi yanlış sonuçlara götüreceği yönündedir.
Modern ceza hukuku anlayışı adalet, özel önleme ve genel önleme yöntemlerini sentezleyerek adaleti tesis etmek için sahip olunan kusur oranında ceza verilmesi; toplumda caydırıcı olması için ceza miktarının hiç de hafif olmayan oranlarda alt-üst sınırının belirlenmesini; kişinin ıslah olması, topluma yeniden kazandırılması için de şartlı salıverilme gibi yöntemlerle teşvik edilmesini öngörür.
Geçmişten günümüzü uzanan ceza hukukunun serüveni bugün dahi sonlanmış değil. İnsan hayatı ve toplum nezdinde bir kilometre taşı görevi gören ceza hukuku insanlıkla birlikte evrimleşecek ve muhakkak ki insan hakları kültürü geliştikçe kendini modernize ederek bir dantela gibi nakış nakış büyüyecektir.
Ceza hukuku tarihi konusuna ilgili iseniz ve bu konuda daha detaylı bilgi sahibi olmak istiyorsanız; Mitchel P. Roth’un Göze Göz kitabını okuma listenize ekleyebilirsiniz.
Not: Bu yazı Prof. Dr. Adem Sözüer’in ilgili dersinden yola çıkılarak hazırlanmıştır.