1.AVUKAT LÜTFÜ FİKRİ
Lütfü Fikri Bey hususi hayatında bir çocuk kadar saf ve temiz idi.
Hatta onun mahremiyetine girenler böyle saf ve temiz bir ruh taşıyan adamın, siyasetin bu kadar dalgaları içinde nasıl yuvarlandığına hayret ederler. Merhumun sohbetine doyulmazdı. Hususi münakaşalarında daima hakkı teslim ederdi. Her hadisenin gülünecek tarafını bulur, onu bir şair, bir tiyatro muharriri gibi büyütür, kendine mahsus sevimli evza ve etvarile canlandırır, güler ve çok güldürürdü.
Lütfü Fikri Bey, dindar değildi, ahirete inanmazdı, hatta son günlerde (inanmak istiyorum, fakat inanamıyorum) derdi. Fakat bir dinin istediği bütün şahsi faziletlere malikti. Bir kere kimsenin on paralık hakkını yemezdi. Birisine bir liralık borcu olursa ayağına kadar gider, bir an evvel borcunu ödemek isterdi. Sigara içmezdi. Kağıt oynamaz, ayda yılda bir kadeh rakı veya şarap hariç olmak üzere, müskürat kullanmaz, bunları yapan arkadaşlarını tenkit ederdi. Görünüşün aksine olarak, bir şair ruhu, ince, hassas, titiz bir ruh taşırdı.
Abdülhamit zamanında hapse girip çıkmış, Avrupa’ya kaçmış, meşrutiyet zamanında siyaset dalgaları içinde çalkanmış, mebus olmuş, umumi harp senelerinde uzun müddet Avrupa’da kalmış…
Lütfü Fikri Bey 1288 ( 1871 ) senesinde İstanbul’da doğmuştur. Kosova Vilayeti Valisi Hüseyin Fikri Paşa’nın oğludur. Hüviyet cüzdanında asıl adı Ömer Lütfi’dir. Sonradan babasının ismini ilave ederek (Lütfü Fikri) olmuş ve bu isim, Osmanlı idaresinin meşrutiyet senelerinde şöhret bulmuştur. 2 kanunuevvel 1306 (1888 ) tarihinde Mektebi Mülkiye’den neş’et etmiştir. Ondan sonra İstanbul cinayet mahkemesinde muhakeme edilmiş, Konya’da nefyolmuş, orada mektep hocalığı, Erzurum hududunda kalmştır.
Ardından Paris Hukuk Fakültesi ve Ecole Libre des Sciences Politiques’in Section Diplomatique kısmında eğitimini sürdürmüştür. Nisan 1894’te İstanbul’a dönmüştür. 1901 yılında Rusya’ya üzerinden Avrupa’ya geçmiştir. Daha sonra Mısır’a yerleşmiştir, zaman zaman Avrupa ülkelerine seyahat etmiştir. Jön Türk Devrimi (1908) sonrası Mısır’dan İstanbul’a gelmiştir. Yapılan seçimlerde Meclis-i Mebûsan Dersim mebusu seçilmiştir. Kısa bir müddet sonra İttihat ve Terakki’ye muhalefet etmeye başlamıştır. Bu arada 1909’da Mülkiye Mektebi’nde ceza hukuku dersleri vermiştir. Mutedil Hürriyetperveran Fırkası’nın kurucuları arasında yer almıştır. Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın da kurucularından birisidir. 1915’te gittiği Avrupa’dan Mondros Mütarekesi’nden sonra dönmüştür. 10 Kasım 1923 tarihli Tanin’de yayımlanan bir yazısı sebebiyle İstiklal Mahkemesi‘nde yargılanarak beş yıl hapis cezasına çarptırılmıştır; fakat kendi başvurusu ile çıkan özel bir kanunla Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından affedilmiştir. Muhalif tutumunu sürdürmesi üzerine Temmuz 1925’te ikinci defa Ankara İstiklâl Mahkemesi’nde Distolcular Davası nedeniyle yargılansa da bu defa beraat etmiştir.
1920-1925 yılları arasında İstanbul Barosu başkanlığında bulunmuş; hayatının geri kalan kısmını avukatlık yaparak geçirmiştir. 7 Ekim 1934’te tedavi için gittiği Paris’te ölmüş ve Père Lachaise Mezarlığı’na defnedilmiştir. Kemikleri on sekiz yıl sonra İstanbul’a getirilerek Edirnekapı Mezarlığı’nda kendi yaptırdığı kabrine annesiyle babasının yanına gömülmüştür.