SAVUNMANIN VE BARONUN TARİHİ – XII
A. Metin Uracin
4 Temmuz 2008 Afro-Osmanlılar
“Yağmur yağıyor, seller akıyor arap kızı camdan bakıyor”
Çok kalp kırıcıydı.
Yağmurlu günlerde söylenen bu tekerleme. Ev içine hizmetçi – evlatlık olarak alınmış Afrikalı eski köleler için söylenirdi. Esasında 1840 yılında Afrika asıllı olan insanların alınıp satılması ve her türlü ticareti yasaklanmıştı. Girit , Smirna ve İskenderiye limanlarından gemiler ile getirilen bu insanlar İstanbulda Afrika Han’ da bir müddet kalırlar ve bil-ahare en sağlıklıları saray mutfağı ile Hadım Ağası’nın emrine tahsis edildikten sonra saray çevresine tefrik ve tevzi edilirlerdi. Baki olanlar mutasarrıf, mütegalibe ile Türk ve Rum toprak sahiplerinin çiftliklerine sevk edilirlerdi. Afro-Osmani olan bu insanlara, kısaca Arap denilirdi. Saygıdeğer ve emek sahibi cefalı yaşlı olan kadınlarına da zaman zaman “ Bacı Kalfa” denirdi. Hür değillerdi. Kolayca evden dışarı çıkamazlardı.
Afro-Osmanlı
Yağmurlu havalarda dahi camdan bakarlardı.
Kalpleri kırıktı.
Hayatları ailelerinden uzak ve kopuktu.
Rivayete göre, asilzade bir ailenin bir yaz günü adada verdiği bir bahçe yemeğinde, mutfaktan gelen çığlıklara koşularak gidilmiş ve iki Afrikalı hizmetçi kızın ağlayarak birbirlerine sarıldıkları görülmüştü. Mutfaktaki hengameli koşuşturma arasında yaptıkları kısa sohbette birbirlerini tanımışlar ve kardeş çıkmışlardı.
Rivayetlerle kulaktan kulağa dolaşan bu tür hüzünlü hikayeler anlatmakla bitmezdi.
Godya. Afro-Osmanlıların ruhani kadın liderleri. “ Dana “ festivallerinin kadın yöneticisi. Erkeği olmayan kadın. Erkeği önce taşlaşan , sonrada Afrika sıcağında çöllerde toz olmuş kadın. Erkeksiz kadın. Korunamamış kadın. Gemili Liman tacirlerinin ellerinden alınamamış kadın. Satılmış kadın. Erkeğine ve erkeksi olan her şeye rest çekmiş kadın. Godya……., kendisi erkekler içinde, taş ve sopalar elinde olan kadın. Afro kadın.
İstanbulda ve bilhassa da Aydın – Germencik- Araplar köyü ile İzmir Ballıkuyu, Dolapkuyu ve Sabırtaşın’da festivaller düzenliyen kadın. Afro – Osmani kadın.
“ Sabırtaşında Festival ve bir Godya ile biraz taş ve sopa.”
Teşkilatlandılar. Sıkıca olmadan. Sıkılmadan. Gevşekçe. Sadece Afro – Osmanlı kadınları. Kendi kendilerine. Merkezsiz bir taşkilatla. İstanbulda. Adem-i Merkeziyet. İki şey için.
Sahiplerinden memnun olmayan çocuk, kız ve kadınlar için bir başka yer bulmak için. İstemişlerdi. Sadece. Masumane. Bunun yanısıra da, kara kara gözleri, somurtmuş etli dudakları ve simsiyah dimdik saçları ile “ Dana “ festivali düzenlemek için. İstemişlerdi. Korku dolu. Gururla.
Godya………..Godya…………ateş’e yakın emrini vermişti. Boynu bükük. İzmirin Sabırtaşı mahallesinde, araplar semtinde. Ateş, taşlarla çevrilmişti. Şalvar, etek ve entari içinde olmayan Afro-Osmanlı kadınları taşlarla çevrilmiş ateş üzerinden atlayarak dans etmişlerdi. Üzerlerine Mısır’ın, Sudan’ın, Eritre’nin, Darfur’un ve Libya’nın ve Zengibar’ın rengarenk kıyafetleri giymişlerdi.
Borno, Afini, Tağali ve Cengi kabilelerinin kıyafetlerini. Kendilerinin ait oldukları kabilelerin kıyafetlerini.. Kendilerini bu isimlerle Osmanlıda ayırarak hüviyetlendirdikleri kabilelerinin kıyafetlerini. Doğu Afrika kabilelerinin. İnce ve uzun kıyafelerini. Ateş dansının kor alevinin yalazlarında dalgalanan kıvrımlı kabilelerinin kıyafetleri içinde dans etmişlerdi. Senede bir defa. Çekmişti. Seyri cezbetmişti. İzmir havalisindeki ahali temaşaya gelmeden edememişti. Fazla cüretkarlar da yok değildi. Fazla cüret edenler Godyanın emri ile nasiplerini almişlardı. Nasiplenmişlerdi. Taştan ve yine taştan. Ateş etrafına bir ışık halesi gibi dizilmiş taşlardan. Hazırlanmış taşlardan. Dahada ileri gidip dansa yaklaşmaya çalışan tacizciler de Peygamber Süleyman dedikleri sopa a.s’ dan nasiplenmişlerdi.
Aslında Bilal-i Habeş bir figür, bir süliyet, bir şahsiyet olarak tüm Osmanlı ülkesinde, ilahi ve ibadi hayranlık duyulan, nüfüz etmiş bir kimse idi. Habeşistanlı Bilal dini ve beşeri ve içtimai hürriyeti temsil ederdi. Bu böyleydi. Suhulet ve sükuneti temsil eden selam dininde, kimse kimseye dinen ve içtimaen emretme selahiyetine haiz değildi. Hiyaraşi men edilmişti.
Limanlı ve gemili batılı esir tacirlerinin sevk ve teslim etikleri siyahi Afrikalı kimseler aileden bir kişi gibi kabul görmesi icap ederdi. Sahip ailelerin sofralarında kendilerine yer verilirdi.
1840 senesinde emirname ile Ege ada limanlar ile Mısır, Tunus ve İtalyadan İzmir ve Galata limanına gelip oradan da Afrika Hana getirilen Afrikalıların ticaretine men getirildi. Afrika Han. Afrikalıların tefrik ve tevzi edildikleri han. Siyah han. Kara han. Avrat pazarının sesizce yerini almiş han. Viyana kuşatmasından sonra yeniçerilerin yanlarında zorla getirdikleri seksenbin Avusturya ve Macaristanlı kadının yüzünü görememiş han. Bed – dua dolu han. Afrika Han.
1856 senesinde tam ikinci bir tahdidname emri der-meyan edilmişti ki, ayan-meyan bir göç yaşandı. Osmanlı topraklarına. Çerkez göçü. Kafkas göçü. Şeh Şamil çocuklarının göçü. İmam Şamil evlatlarının göçü. 25 sene savaşarak teslim olmayan tanrının küskün çocuklarının göçü. Terkedilmiş dağların yalnız ve vakur çocuklarının göçü. Ak, akın geldiler. Savaşta yenilmemişlerdi, beşeri münasebette yanildiler. Kızlarını, güzel kızlarını saraya, çocuk ve kadınlarını hali vakti yerinde olanlara hizmetçi olarak verdiler. Evlatlık olarak verdiler. Evlatlık hizmetçiler. Evlad-ı Hizmetiye.
“ Evlatlık Hizmetçiler “