SAVUNMANIN VE BARONUN TARİHİ – X
A.Metin Uracin
21 Haziran 2008
“ Küçük olan Büyüktür ”
Şunu söylemek istemiş. İnsan küçüktür. Mekanda küçük olması lazım gelir demiş. İddiasız. Basit ve sade. Osmanlıda mekanlara ne güzel dikkat edilmiş. İç avlular her mekanda ışıklar içinde. Aydınlık. İçeriye bakan. Kendini koruyan. Fert gibi. Dış cephe dikkatli pencere gözleri ile dışarıya bakan. Saygılı ve mahrem. Saygılı. Çevresini yücelten. Bak demişti ihtiyar, İstanbul yedi tepe üzerinde kurulmuş. Mekanlar basit, mütevazi ve saygılı. Tepeleri nasılda yüceltiyorlar. Evler, tepeleri onurlandırıyorlar. Tepelerin gönlünden denizi almayarak. Görmelerine saygılı. Sevgili. Güzellik sevgidir. Binalar küçüldükçe güzelleşir. İnsanlar gibi. İndikçe yükseklere çıkılır. Kuşlar gibi. Tek bir mekan çok önemlidir. Ferdiyet gibi. Işıktan, sudan, rüzgardan ve havadan mahrum edilmemelidir. Müstakil olmalıdır. Hür insan gibi.
“Güzellik Rasyonelmidir. Hürriyet ferdiyetçi midir ?”
Her mekan, her bina ve her ev çok önemlidir. İstanbul hepsi ile güzelliktir. İnsan ve beşeri cemiyet gibi. Kader ve baht gibi. Bed-bahtlık. Bed-bahtlık demişti ihtiyar, şehrin kamilen tamamına mı yoksa münferiden tek bir tanesine mi tekabül eder. Cevabını beklemeden devam etmişti.
Keyfiyet.
Cüz.
Mütemmim. Tek mekan. Tek bina. Tek ev. Tek insan gibi.
Ebedi bed- bahtlık birdir.
Nokta gibidir.
Mütemadi olamaz. İzafiyet. İzafiyet.
İzafiyet…
Aniden kalkıp gitmişti İhtiyar. Avukat Ali Haydar Bey arkasından tekrar etmişti.
“Hakikat iki noktada toplanmaz mı sanki, bir taraftan güzellik sevgisi. Diğer taraftan ferdiyetin hürriyeti”.
Ahiren.
Yarı-tahta Galata köprüsünü yürüyerek geçerdi. Voyvada caddesinde iki atlı tramvaylara binerdi. Tabelaları incelerdi. Atlı tramvay penceresinden tabelalara bakan Ali Haydar Bey. Kumpanya ve Banker tabelalarına. Ve onların avukat ve murakkıp ismi yazılmış yazıhaneli müşavir ve müsteşarlarına. Ecnebi ve uzak. Soğuk ve yakın. Tefekkür, tefekkür. Pera, Cadde-i Kebir ve Sisli ve Tatava ve Ayazma sularının taksim edildiği yerde tramvaydan inerdi. Taksimden ağaçların arasından, doldurulmuş bahçenin yanından, dolma bahçeden çok tozlu yoldan yürüyerek Beşiktaşa giderdi.
Beşiktaş.
Sebze ve meyvenin birbirine yaslanmış teknelerden indirildiği ve şark-i hammalara bindirildiği Beşiktaş.
Meyve ve sebze hallı ve Kabz-ı mallı Beşiktaş.
Balık pazarı denizden uzak olan, İstanbulun tam içindeki şehir.. Dar sokaklı Beşiktaş.
İhlamur ve Fulyada dik yokuşlu Beşıktaş.
Takati kalmamış hammalar şehri..
Sırtında zahire taşımış, beli bükük ve gözleri canağından çıkık hammal mangalarının yorgun şehri Beşiktaş.
Şehr-i Eminini Rıdvan Paşayı , dört şark-i hamalın İngiliz üçlüsünden çıkan mermileri ile Göztepe Tren istasyonunda 1905 senesinde sui-kasta kurban vermiş, hüzünlü ve sual dolu Beşıktaş.
Ali Haydar Bey Beşiktaşa geldiğinde, her hafta sonu doğruca, balıkçı kayıklarının yanına giderdi.
Kaçak balıkçı kayıklarının.
Sadr-ı Azamın Ruz Name vesikası kayığında olmayan, balıkçıların yanına. Dört kürekli çar-civanların yanına.
Ucuz ve hızlı.
Kaçak ve kaçamak kayıkların.
Voyvoda caddesinde bulunan Şirketi-i Hayriye düşman kayıkçıların yanına. Balıkçı kayıkları ile Kuzguncuğa giderdi. Aren Salih’e. Ziyarete. Ayaklı top oyunu oynamak için. Marko Paşa malikane-i müstakilinin yanında. Müstakil, hakim ve boş çayırda oynamak için. İstanbul boğazına nazır çayırda. Marko Paşa çayırında. Boğazı seyir etmek için inkitasız ayaklı top oyunu misabakalarına giderdi. Akşam saatlerinde sema; gri ve siyah renkli kuzgunlar ile dolardı. Kuzgunlar. Alayı ile uçar ve kuzguncuk mezarlığı üzerindeki ağaçlara konarlardı.
Şaşırırdı.
Çok sayıda ne demekti.
Deniz ve derya.
Umman gibi kuzgunlar.
Kuzguncukta.
Kuzguncuk
Marko Paşa’nın ismini ilk defa Hafız Burhanettin ile birlikte duymuştu.
Aklında bu isimler kalmıştı. Hafız Burhaneddin rivayete göre Kuzguncuktan bir ilahi söylediğinde Beşiktaştan duyulurdu.
Marko Paşa da Kuzguncuktan nazar ettiginde Yıldız Sarayının mahremiyet dolu içini görürdü. Tarihin hafızasına kayıt öyle düşmüştü. Yıldız yargılamalarında Mahkeme dosyasındaki kayd-ı zabta öyle rapt edilmişti .
Göz ve Ses.
Kuzgun.
Küçük kuzgun.
Kuzguncuk.
Şahid Marko Paşa . Gözü ile gören şahid. Yıldız Yargılamalarında. Mithad Paşanında yargılandığı Yıldız Mahkemelerinde Manyasızade Rıfat da Dava Vekili idi. Hami. Hamiyet. Hamiyetle kucaklayıp koruyan. Mu-hammi. Dava vekili. İstanbul Barosunun II. Meşrutiyet de başkanlığını yapmış olan avukat. Manyaslı Rıfat Bey. Avukat. A-vuk-a-t.
Yıldız Mahkemeleri Padişah A.Azizin iki bileğini 1876 senesi’nin üç haziran gününde kendisinin kesemeyeceği şüphesi ile kurulmuştu. Yargılama uzadıkça hadisenin birçok ucuna rastlanılmıştı. Bir ucu dahi hafta sonları Ali Haydar Beyin iki atlı tramvaya bindiği Voyvodina caddesindeki ecnebi Kumpanya ve Bankerlere dayanmıştı. Simsarlık. Komisyonculuk. Acentalık. Tefecilik. Bankerlik ile senet hisseli iştirak halindeki şurekalar ile vel-kelam garbi tüccarlık. Voyvodino caddesinde liman ve antrepoları ile paranın alınıp satıldığı yerde para, saraya dahi sızılarak girmişti. Entrika ile kazanılmış ve biraz yukarı çıkılarak iki aynanın arasındaki caddede, meşk ile yanan caddede, cadde-i kebirde ve perada önce levanten nezaketli sohbetlerle başlanan gecelerde içilmiş sonra ateş içinde dans edilmiş, nihayetinde yakılarak kül edilmiş ve külleri de havaya savrularak serpilmişti. . Bu savurmaya engel olmak isteyen padişah A.Azizin yıldızlı bir haziran gecesinde, bin sekiz yüz yetmiş altı senesinde,
Sultan A.Aziz
sarayının Malta Köşkünde, kendi bileklerinin kendisi keserek intihar etmiş olduğu, söylenmişti.
İki atlı Tramvay. Galata. Galata Bankerleri. Çakırcalı Ahmet Efe. Voyvadina Caddesi. Padişah A.Aziz. Üç haziran gecesi. Binsekizyüzyetmişaltı senesi. Dört kürekli balıkçı kayıkları. Çar civan. Şark-i Hammallar. Hammal mangaları. Merdivenli yokuşlar. Gecelerde ışık. Yağlı aydınlık. Sokak lambalı yağdanlık.
İç içe geçmiş zaman.