Dolar 34,0624
Euro 38,0730
Altın 2.832,41
BİST 9.975,61
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 25°C
Yağmurlu
İstanbul
25°C
Yağmurlu
Cum 22°C
Cts 25°C
Paz 25°C
Pts 26°C

Sultanahmet Adliyesi Önünde.

20 Mayıs 2008 18:13
56
A+
A-

Işık içinde. Zindelik


  A. Metin Uracin 

20 Mayıs 2008, Salı

                                                                                                                               


Üç arkadaştık. Avukat olan. Sultanahmet Adliyesi önünde. Yuvarlak bir masanın etrafında oturduk. Bir kalın ve üç ince dosya ile birlikte. Sabah. Erken sabah. Serin sabah. Erken  sabah saatleri. Huzur. Bu yaz günün sabahında huzur mu var dedim kendi kendime. Sükunet dolu bir huzur içinde gelmiştim adliyeye. Erken kalkılmış bir sabahtan, serin su ile alınmış bir duştan sonra. Zindelik. Işık içinde. Zindelik. Işık’lı  ve parlak. Güneş’in  sabah saatlerindeki rengi. Zinde ışık. Rengi kırılarak adliye önündeki masaya, bir kalın  ve üç ince dosya üzerine gölge olarak düşen ışık. Kendisi  parlak, etkisi gölge olan. Işık. Paradoksal ışık. Parlaklığına dikkat  ve yaklaşımla ulaşılan ışık. Hem yakın, hem de çok uzakta olan ışık.  Güneşten gelen ve  her şeye rengini veren ışık.

Masa. Yuvarlak ve gölgeli masa. Masada  bir  el. Arkadaş eli. Uzandı. Kalın ve kara kaplı dosyaya. Temyiz dedi, arkadaş.

Temyiz.

Delmiş gibiydi.

Masum  ve parlak güneşi.

Güneşin bizzat kendi ışığı  ile.

İlahi Paradoks.

Yargıtay maddi inceleme yapabilir mi?

Diyerek devam etti. Cevap vermek istemedim. Kopuş olacaktı. Işık, güneş, sabah, yaz sabahı, sükunet ve her şeyden kopuş olacaktı. Sadece cevap vermekle kalınmayacaktı. Kısa ve yoğun bu ‘’an ‘’ son bulacaktı. Sür reel olan an. Lahza.

Esasında son zamanlarda olaylar ne kadar da çok hatıraları canlandırmıştı. Bu yaz sabahında zaman hem genişlemiş, hem de daralmıştı. Sanki daralarak iğne deliğinden geçmek için kendisini zorlamıştı. Tam da kaç gün öncesiydi. Hatırlayamıyorum. Gün hesabı yaparak hatırlamakta istemiyorum. Muhtemelen altı gün  kadar önceydi. Tam  da  bu yaz gününde . Sabah   olmayan   saatler de. İstiklal caddesinde güneş yine kendi ışıkları ile kendini delmişti.
Bir avukat arkadaş toplantıya giderken kanlar içinde kalıp yanıma gelmişti. İstiklal üzerinde yürürken başının arkasına bilmediği bir şey isabet etmişti. Kanlar içinde kendinden geçmişti. İstiklal tekrar tarihte determinist bir role girmişti.  Sakin  ve  huzursuz. Kansız  ve  kanlı. Serin, ıslak ve susuz tarihte bir genç avukatın kaderine sirayet etmişti. İzinsiz. Habersiz  ve süratle.

Tanrım.., Tanrım.., Tanrım…
                                            İstiklalde Toprak Yok…
           Sağa baktım beton duvar.

                        Sola baktım beton duvar.

                                     Her yer, adım  adım  taş,

                                                            Gök, sağanak,

                                                                      çok sağanak,

                                                                                 mavi ve açık,

                                                                                                       Ey…, Toprak,

                                                                                                                  neredeysen

                                                                                                                       çık ortaya çık.

Güneş yine İstiklal caddesinde kendi ışıkları ile kendini delmişti. Ey.., tarihe şahitlik etmiş, gözleri ağlamaklı, göz  çanakları kanla dolu cadde. İstiklal.  Genç  ve ihtiyar cadde.  İhtiyatlı  ve ihtiyari cadde. Omuz’unun üzerinden geriye bak. Derinliklere. Dudak bükmeden. Alaycı halli. Mimik   silkmeden, müptezel züppeli. Şahidi ol. Cesur  ve ilkeli.

Tanrım.., Tanrım.., Tanrım…
İstiklal caddesi, Cadde-i Kebir, çocukluk ve gençlik yıllarımdan hep ayrılmak istediğim, daha çok ayrılmak istedikçe bağlandığım cadde. Cadde-i müptelle. İçinde hatıralar saklı cadde.

Yürürken üzerinde ağlayarak şarkılar dinlediğim.  Sinematekte   Kelebek filimi çıkışı, evime üzerinden koşarak ve korkarak gittiğim. Daha çok… işte zirve dediğim.  Şehrin  kubbesi cadde. 
Akro.
Polis.
Akropolis.
Büyüklüğüne yakışsın. Şahidi ol. Her şeyin. Havada uçan tozun. İçin de sakladığın gizin. Sana güvenip gelen, sana kendilerini emanet eden herkesin şahidi ol.

Titremiş  Hatıralar.

Yıllar, yıllar önce cadde başı Konsoloshaneye turnikesiz kapısından girerek, bahçesinde hayaller kurup,  doyumsuz sohbetler ettiğimiz İstiklal. Şimdiler de post-modern otel. Eskiler de Kürk Evi. Doğa Kürk Evi. Yorucu ve hararetli ilk gençlik yıllarında tartışmaların yapıldığı, yorulunca vizon, tavşan ve astragan kürklerinin içinde kıvranarak istirahat edilen, yıkılmış evin tam da üzerinde durduğu cadde. İstiklal.

Temyiz.

Üstadım siz ne düşünüyorsunuz bu konuda. Yargıtay ikinci defa maddi inceleme yapabilir mi?

Üzerine gölge düşmüş masada bu ses yankılandı.

Kendime geldim.

Titremiş hatıraların sür-reel gerçeğinden, reel olana tedrici olmayan bir şekilde inmiştim. Hız. Zaman.  Bunların sinsi irtibatı.

Temyiz mi?

Demiştim.

İçten  içe ve kendi kendime.

Eski Roma’dan beri bilinen olay mı, hukuk mu? Ayrımı’nı düşündüm.

Kendime gelmiştim.

Hayatın gerçek, donuk ve meta-zoru, mecburi ağırlığını göz kapaklarımın üzerinde his etmiştim.

Yüksek Yargı organımızın kuruluş  ve yargılama yönetimlerini örnek aldığı batı Yargıtayların da ve benzerlerinde uygulanan ilkeleri göz ardı edip etmemiş olduğunu düşündüm.

Olaya ilişkin sorunlarda içtihat yaratılmaması gerektiğini düşündüm.

Yargıtay’ın ilk mahkemenin yerine geçerek bu sorunları çözmemesinin bir ilke meselesi olduğunu düşündüm..

Yargıtay, yasa organının yerine de geçmemesi gerekir dedim kendi kendime.

Olay sorununu çözmeye yetkili değildir kanaatinde miyim diye düşündüm.

Aslında, uygulamanın yarattığı ve olaya ilişkin bu sorunun nasıl çözüleceği ise belli değil midir sanki..
Sorun bir hukuk sorunu değil,

bir olay,

bir olgu,

bir eylem  sorunu ise eğer..

Bu sorunu, ilk mahkemelerin yerine geçerek çözmek, Yargıtay’ın tam da yetkisi dışındadır.

Evet,  böyle düşündüm.

Hukuk kuralları  uzun ve sancılı  yıllar boyunca süzülerek gelen tecrübelerin yazılı ve kayıtlı ürünleri midir ?.

Bu kurallar ve formüllerden ayrı düşüldüğü zaman, doğacak sonuçlar, sağlıklı ve sıhhatli midir ?

Nihayi olarak, içtihatları birleştirme kararıyla ulaşılan çözüm, bunun tipik bir örneği midir ?

Yargıtay Yasasın da “benzer hukuksal konularda” içtihatların birleştirileceği belirtilmiş olduğu için

Yargıtay’ın olaya ilişkin sorunları çözmede de yetkili olduğu ileri sürülememelidir.

Esasen Yargıtay’ımız, yıllardan beri, dünyada örneği görülmemiş bir biçimde 

I.duruşma yapmadığı


II.istinaf yetkisini haiz olmadığı


halde ilk mahkemelerin yerine geçerek, olay sorunlarını  mütemadiyen çözmemiş midir diye düşündüm. 

Tıpkı ilk mahkemeler gibi duruşmayı  yeni baştan yapabilme ve dolayısıyla istinaf yetkisini haiz olan yüksek mahkemeler bile, bu yetkilerini kullanmadıkça, yani duruşma yapmadıkça, ilk mahkemenin yerine geçerek olay sorunlarını  çözmemektedirler.

Dünyada hiçbir Yargıtay’ın

Cour de Cassation,

Corte di Cassazione

Court of Appeal

High Court

esasen bu anlamda duruşma yapma yetkisi yoktur.

Bu yokluğun nedenleri ve sonuçları  bal gibi bilinir.

Gerçekten duruşma yapmanın nedeni;

Bir olayın gerçekten olup olmadığı,

•Olayları..,
Kanıtlarla ve Bulgularla doğrudan ilişki kurarak saptamaktadır. 

I.TARTIŞMA    :    Olaylar, yüksek sesle yapılan duruşma da tartışma sonucu saptanacak;


II.TANI              :     Ardından da gizli görüşmede olay’a hukuksal tanı konacak,


III.TANIMLAMA :    Yazılı hukuk normlarına göre olay nitelendirilecektir.


Yargıtay’ın muhterem hakimleri yargılamanın birinci evresinde yani duruşmada bulunmadıkları için olayı çözme konusunda yetkisiz olmaları gereklidir diye düşünürken  yuvarlak ve yarı gölgeli masada sırtı güneşe dönük olan arkadaşın sesi ile irkildim.

Sana, ne düşünüyorsun diye soru sormuştum.

Soruyu düşünüyorum demiştim.

Ben Yargıtay’i diye devam ederken. Henüz sözüm bitmemişti ki ,arkadaş  devam ederek, 

 ‘’Hukuksal  Tanı’’, 

‘’yani varlığı kabul edilen olaya  niteleme yapma konusunda Yargıtay kesinlikle yetkilidir ‘’diyerek sürdürmüştü..

 Bu yetkinin doğal sonuçlarından biri de şudur: 

‘’Hukuk kuralları, onların yorumları ve hukuksal tanılar, ülkede  tek olacaklarından,

 Yargıtay her ülkede tektir.’’

‘’Bir başka deyişle, Yargıtay tek olduğu için değil;

 yorum,

kurallar

tek olduğu ve bunlarda yani içtihatta birlik istediği için, Yargıtay tektir’’

‘’ Buna karşılık olaylar, asla tek ve benzer olamazlar.’’

‘’ Hiç bir şey tekerrür etmez. O yüzden de olayı duruşma da saptayan mahkemeler her ülkede tek değil, çoktur ve bunlar içtihat mahkemeleri değildirler.

Eğer bir ülkede bir yargı  organı  ‘’olay sorununu çözüyorsa’’, o artık Yargıtay değildir, duruşma yapmadığı için de istinaf değildir.  ‘’

Dedi, sırtı güneşe dönük olan arkadaşım. tam o sırada  masaya porselen olmayan bir tabağın içinde  dilim, dilim kesilmiş bir tost ekmeği geldi. 

Arkadaş, ne bu diyerek 

Biz kahvaltı tabağı söylememiş miydik, diye sordu.

Sipariş, sipariş diye arkadaş  mırıldandı.

Garson, kahvaltı tabağımız yok efendim, diye cevaplandırdı.

Bu getirdiğini yiyeceğimizden nasıl emin olabilirsin, diye arkadaş sorarken ben Yargıtay’ı düşündüm.

İkame.

İkame.

Olmayanın yerine. Oldurma. Uydurma. Göze soka soka.

İmkansızlık  ve yokluklar sebebi ile kaldırılmış olan istinaf mahkemelerini, düşündüm.

Rivayete göre ‘’ Fi ‘’ tarihinde hakim  eksiklik ve yetersizliğinden İstinaf mahkemelerinin kaldırılmış olduğu ve Yargıtay’ın  bu nedenle tedricen istinaf mahkemeleri gibi davrandığını düşündüm.

‘Usul Ekonomisi’  ve  ‘Fiziki Yetersiz  Şartlar’
İçimden ritim tutmak geldi.  Tam da  huzurlu bir yaz – bahar sabahında. Serin ve gölgeli.

Oldurma … oldurma…olduramazsan uydurma………Ol…………….,

Düşünmenin tatlılığını  hissettim.  Düşünürken duymadığımı da bu arada fark ettim. Arkadaşın dudaklarının kıpırdadığını, hafızamı tazelediğimde hatırladım. Fakat hiçbir şey duymamış olduğumu anladım. Bunu anlamamı sağlayan arkadaşın  ses volumünü düşürmesiydi.

Sol elimin baş ve işaret parmakları  ile gözlerimi ovuşturup arkadaşı dikkatle takip etmek için sandalyemde dik oturmak için doğruldum.

Arkadaş devam etti.

‘’Yukarıda belirttiğim nedenlerle, temyiz yoluna başvurmanın davayı aktarıcı yetkisi vardır.

Effef  de Volutif 

Yalnızca olaya konulan hukuksal tanı bölümünde sonuç doğurur. 

Yargıtay bu hukuksal tanıyı  inceler ve ilk mahkemenin yerine geçerek bu konuda karar verebilir.

‘’ Denetleme’’

Olayların olup olmadığına ilişkin bölüm, duruşma yapmayan Yargıtay da çözülemeyeceğinden,  Yargıtay bu konuda ancak gösterilen gerekçeyi denetlemekle  yetinmelidir, diye devam etti arkadaş. gibi değerlendirici yargılarla olay sorunlarını, duruşma yapan ilk mahkemenin yerine geçerek çözemez, dedi arkadaş.

‘’ Değerlendirme’’

Yargıtay’ın bu konudaki denetimini;  Çelişkisiz gerekçeyle yansıtılıp yansıtılmadığını inceleyerek yapmalıdır derken,  üzerine basarak bir tür aşırı vurgu ile dikkatimizi çekmeye çalışmıştı.

 O yüzden Yargıtay yargıcı; ‘’davanın değil, yalnızca hükmün yargıcıdır.’’

             ‘’… tantum judicatum, quantum conclusum… ” dedi arkadaş.                         

 Oldurma …oldurma…olduramazsan uydurma…Ol..,

Sultanahmet Adliyesi Önünde.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.